Türk Bilim İnsanı, Yüksek Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Aydın Germencik’e yaptığı ziyaret sırasında Tekin, Mursallı ve Hıdırbeyli mahallelerini gezdiğini belirterek, Kanlıbahçe olarak bilinen bölgenin tarihi önemine dikkat çekti. Osmanlı Devleti döneminde Rum ve Türk nüfusun bir arada yaşadığı bu köylerin, Kurtuluş Savaşı sırasında büyük acılar yaşadığını ifade eden Ercan, “Yunan ordusu, savaşın son günlerinde geri çekilirken bölgedeki köyleri yakıp yıkmış ve yüzlerce masum insanı katletmiştir” dedi.
YUNAN ORDUSU GERİ ÇEKİLİRKEN KATLİAM YAŞANDI
Ercan yaşanan olayları aktararak, “Kuşadası’nda Mart ayında papatyalar, gelincikler, çiğdemler, kır çiçekleri açarken Aydın’ın Germencik ilçesi; Tekin, Mursallı, Hıdırbeyli köylerini gezelim diye bir arkadaşla, aracıma binip yola çıktık. Çok sevdiğim yeşil Söke’yi geçip, önümüzdeki engin Söke Ovası kıyısında Sazlıköy, Moralı’ya gelirken yolun sağında solunda eskisi gibi müşterileri çok olmayan Ortaklar Çöp Şiş yerlerini geçerek, Magnesia ören yerine geldik. Söke-Nazilli Tren yolu ile Söke-Germencik anayolu Magnesia antik kentini bölerek geçiyor. Magnesia’da kocaman bir at koşum yeri vardır, görmeyen gitsin görsün. Kazılar halen sürüyor” dedi.
Yunan ordusunun 1922 yılındaki çekilişi sırasında Mursallı ve Hıdırbeyli köylerinde kadın, çocuk ve yaşlı erkeklerden oluşan 94 kişinin Koç Kuyusu’na getirildiği belirtiliyor. Tarihi kaynaklara göre, yerel Rum çete lideri Yorgo ve Yunan askerleri tarafından kaçamayan köylüler önce süngülendi, ardından bir kısmı kurşuna dizildi. Sağ kalanlarsa 1 buçuk metre çapındaki Koç Kuyusu’na canlı canlı atılarak öldürüldü. Bölgedeki kerpiç yapı, o dönemde Yunan karakolu olarak kullanılıyordu. Günümüzde hala ayakta olan bu yapının duvarlarında 1922’den kalan kurşun izleri açık şekilde görülebiliyor. Katliamdan sadece üç kişinin ağır yaralı olarak kurtulabildiği belirtiliyor.
“KAHVEYİ 40 LİRAYA İÇTİK”
Tekin Köy’e de yapılan gezi hakkında bilgilerde bulunan Prof. Dr. Ercan, “Magnesia’nın 0,5 km doğusunda Tekin köyü, tek katlı evlerden yapılma küçük bir köy. İçine girdiğinizle çıktığınız bir oluyor. Oturanlar, değiş-tokuşla yerleştirilen Rumeli Selanik göçmenleri. Zeytinlikler içinde orayı geçince bir tepenin çanak gibi eteğine kurulmuş Mursallı Köyüne geliyorsunuz. Sağda solda kahveler, traktörler, iki tane karşılıklı sulu yemek sunan aşevi, şaşırırsınız iki tane de meyhane. Mursallı adı, Musa ile Ali olan iki çobandan geliyor deseler de bu açıklama “sağır duymaz yakıştırır” gibi bir şey. Mursal Farsça bir sözcük olup “Gezilecek görülecek yer” demektir. Türkçesi; “Güzel köy, Görkemli, Gelgör” olabilirdi. Ne Musa, ne de Ali ile hiçbir ilgisi yok. Gerçekten de zeytin, incir bahçeleri içinde çok güzel bir köy. Ayrıca toprağı da ekime çok uygun. Kahvelerden birine oturduk, köylülerle konuşurken iki sade kahve içtik, 40 TL ödedik. İstanbul’da en ucuz bir fincan kahve 60 ile 175 TL arası. Adamlar uzun boylu, yapılı, yakışıklı. Kadınları görmedik. Birinci dünya savaşı öncesi bu köyde Rumlar baskın olmakla birlikte Türklerle karışık otururlarmış. O nedenle girişte solda yüksekçe bir Ortodoks kilisesi yer alıyor. Kilise oldukça bakımsız, kabartmalar duruyor. Rahibin durduğu yere bir sinema için kapalı bir oda yapılmış. Hiç duvar resmi ya da ikona yok. Ahşap kapısı zincir kilitle kapatılmış. Taxiarchis Kilisesinin ‘Baş Melek’ olup Taxiarchis Kilisesin’de bulunan önemli bir ikonanın adıymış. Kilise 1857 yılında Rum-Ortodokslarınca yapılmış. Savaş bitip, değiş-tokuş olunca Baş Melek Kilisesi; cami, sinema tünlüğü, düğün yeri ile incir işliği olarak kullanılmış” ifadelerini kullandı.
“KANLIBAHÇE’DE TÜRKLER VAHŞİCE ÖLDÜRÜLDÜ”
Köylülere “Kanlı Bahçe” ye nasıl gidildiğini soran Ercan, “Germencik’e doğru asfalt yola çık. 0,5-1 km sonra solda bir yol çatağı gelecek. Solda boş bir ev göreceksin. Oradan sola dön, anıt, Koç kuyusu, ahırı göreceksin” dediler. Neyse, hiç yönlendirici belirti olmadığı için biraz güç bulduk. Koç Kuyusu ya da Kanlı Bahçe, Germencik, Mursallı ile Hıdırbeyli’de Kurtuluş Savaşı döneminde, 1922 yılında Yunan Bozgunu sırasında yerli Türk halkı Yunan erleriyle yerli Rumlarca çandırca(vahşice) öldürüldüğü yerdir. Bu kıyımın ayrıntılarını öykündürerek Anadolu Köprüsü (Doğu Kitabevi) betiğimde yazmıştım. Konuya ilişkin Nazillili yazar Sayın Ethem Oruç ile ADMÜ Öğretim üyesi Dr. Günver Güneş yazmışlardır” diye konuştu.
“94 KİŞİYİ KUYUYA ATIP ATEŞ ETMİŞLER”
Yunan Ordusu, Kurtuluş Savaşında aldığı yenilgi sonucunda İzmir’e doğru kaçarken çekildikleri bölgeleri yakıp yıktığına da değinen Ercan, Kanlıbahçe’nin tarihiyle ilgili bilgilere devam ederek, “Silahsız, erkeksiz köylerde insanları öldürüyorlardı. Mursallı yerli Rumlarından bir çete reisi olan Yorgo Mursallı ile Hıdırbeyli köylerinde kadınları, çocukları, yaşlı erkekleri, dışlak işçileri toplayarak şimdi durduğumuz Koç Kuyusu başına getirmiş. Kaçabilen Türkler, yaklaşın 5 km kuzeydeki Alangüllü Dağı’ndaki Türk güçlerine sığınmışlar. Koç kuyusundaki yapı, Yunan Karakolu olarak kullanılan, iki odalı doğu-batı uzanımlı kerpiç tek katlı bir ahır ev. Bu ev ile Koç Kuyusu günümüzde de değişmeden duruyor. Gözü dönmüş Yorgo çetesi ile Yunan erleri yakaladıkları çoğu çocuk, kadın ile yaşlılardan oluşan 94 kişiyi Koçkuyusunda toplamışlar. Kimisini süngülemişler. Geri kalanları da önce duvar önüne dizilip yaylım ateşiyle taramışlar. Kerpiç, sıvalı yapının duvarlarında 1922’den kalan kurşun delikleri değişmeden duruyor. Yaylım ateşten sağ kalanlar ise karakol önünde yer alan yaklaşık 1-1,5 m çaplı taş örme kuyuya canlı canlı atılmışlar. Kuyudan çıkmamaları için de kuyunun içine gelişi güzel ateş ederek, vurmuşlardır.
Karakolun önü, kuyunun içi kan gölüne dönmüş. Bu olaydan sonra ‘‘Koçkuyusu’’ adı ile anılan bu kesime “Kanlıbahçe” demişler. Yörede yaşayanlardan öldürülen yurttaşlarımızdan 55’inin adı belirlenmiş. Geri kalan 39 yurttaşımız dolay illerden gelen tarım işçileri olduğundan adları belirlenememiş. Bu kıyımın tanığı olan 3 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuştur. Günümüzde küçük bir dikit ile açıklayıcı bir alınlık var. Bunlar yeterli değil. Burada yaklaşın 3 dönümlük alan koruma altına alınmalı. Yunan karakolu olarak kullanılan yapı, sıvalar üzerindeki kurşun delikleri korunmalı. Açıklama yazısı daha ayrıntılı yazılmalı. Kuyu başı korunmalı. Burası küçük bir koruya dönüştürülmeli.” dedi.
“İZMİR’DEN ATLAR, KAĞNILARLA AYDIN’A GETİRİLMİŞLER”
Rum-Türk Değiş-Tokuşu kapsamında, Yunan ordusu kaçarken onlara katılan yerli Rumların, İzmir limanına gelerek orada bekleyen Fransız, İngiliz, Yunan gemileriyle Yunanistan’a götürüldüğünü belirten Ercan, “Kaçmayıp kalanlar ise 30 Ocak 1923’de Lozan’da imzalanan Nüfus Değiş-Tokuşu Sözleşmesi ile Selanik’te bulunan Türklerle değiştirilmiş. Atatürk’ün isteği üzerine 1924 yılında ikinci küme, Gülcemal Gemisi ile 3 gün süren yolculuk sonunda İzmir’e getirilmişler. Gemiden iner inmez ilaçlı suyla herkes yıkadıktan sonra İzmir’den atlar, kağnılarla Aydın’a getirilmişler. Köy halkı ilk getirildikleri Kuşadası’nı istemeyince çiftçilik ile tarım işi ile uğraşabilecekleri Mursallı’ya yerleştirilmişler, her aileye 2,5 dönüm ekimlik toprak verilmiş. Bu köyde kalan Rumlar da Yunanistan’a gönderilmişler. Sonraları gelenlerin birçoğu İzmir’e göç etmiş kalanlar çiftçilik ile tarım yaparak geçimlerini sağlamaktadırlar. Değiş tokuşu en çok Venizelos istemiş. Çünkü Yunan Osmanlı’dan o kadar geniş topraklar almış ki üzerine yerleştireceği yurttaşı yok. Böyle bir anlaşma yaparak Anadolu’nun geleneklerini genlerinde taşıyan Rumları alarak kazançlı çıkmıştır” ifadelerini kullandı.
“ATATÜRK’ÜMÜZÜ NE KADAR ALKIŞLASAK AZDIR”
Ercan, konuya ilişkin anlatımını şu sözlerle noktaladı; “Atatürk de Yunanistan’da kalan Türklerin can güvenliğini sağlamak üzere Rumeli Türklerinin 500 bin kişisini Anadolu’ya getirmiştir. İşte kahvede, çevrede gördüğümüz kişiler gelenlerin ya oğulları ya da torunları. Selanikten gelenler, oradaki yemek ile yaşantı biçimlerini de Mursallı’ya taşımışlar. Selanik’e özgü alivra, fasulye çorbası, pilirop, tatlı börekleri, gizli meza böreği, soğan köftesi, istifno yemeği gibi birçok çeşit yemekleri var. Ayrıca Giritlilerin yaptığı ot yemekleri, şevketi bostan, arapsaçı, lapata, girit ciğeri gibi birçok yemek Mursallı’da yaşıyor. İlginç olan Mursallı’ya gelirken yanlarında Selanik’ten kendi ürettikleri mayayı getirmişler. Günümüzde de halan bu mayayı kullanıyorlarmış. Düğünleri bir hafta sürermiş. Pazar günü damat evinin çatısına bayrak dikilir daha sonra pazartesi, salı ile çarşamba günleri sarma yapılır, perşembe günü ise damat evinden kız evine çeyiz getirilir, sonra kız tarafından coşku ile öbek biçiminde karşılama yapılır ardından cuma günü coşkulu bir biçimde kına gecesi yapılırmış. Ardından cumartesi günü yemek eşliğinde düğün yapılır, gelin götürülürmüş. İşte böyle güzeller güzeli Mursallı’ya giderek hem güzellikleri gördük, hem de mutlu ortamı cehenneme çeviren Kanlı Bahçe’yi gördük. Atatürk’ümüzü ne kadar alkışlasak azdır. O olmasaydı olmayacaktık”