Henüz 40'lı yaşların başındaydı. Üstelik Türkiye'de önemli bir üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapıyordu. Evli ve iki çocuk annesiydi. 
Buraya kadar her şey çok tekdüzeydi Hacer ve ailesi için... Ancak ikinci çocuğunu kucağına aldığında hayat önlerine başka bir yol çıkardı.
“Her şey yolunda giderken Evrim’le birlikte hayatımıza otizm kelimesi girdi” diyor. Otizm gerçeği, ikinci çocukları Evrim’le hayatlarının ortasına yerleşmiş. 
“Belki” diyor Hacer, “yolumuz her daim çiçeklerle döşenmiyor ama biliyoruz ki sonunda papatyalar açacak.”
Evrim, 16 aylıkken anne Hacer, diğer çocuğundan farklı tepkileri olduğu hatta bazen tepki vermesi gereken yerde tepkisiz kaldığını fark etmiş. Doktorlar da “çocuğunuz otizmli” dedikten sonra ailenin hayat akışı da değişmiş.
Hacer, “ben şanslıydım. Eşim, dostlarım, ailem bizleri bu sıra dışı yolumuzda yalnız bırakmadı. Zaten bırakanları da ben saldım” diyordu.
İçinde bulunduğu durumu sonu belli olmayan, uçsuz bucaksız bir macera olarak tanımlıyor. Yorulup tükendiği günleri de olduğunu anlatırken, hüzünlü bakışlarıyla “canımı en çok ne acıtıyor biliyor musun?” diye soruyor. 
“Ne acıtıyor?” diye sormama gerek bırakmadan devam ediyor: “Bizi anlamayan insanların garip bakışları… Tarif edemem ama anlamaya çalışın. Eğitim için götürdüğümüz okullarda ‘sizi kabul edemeyiz’ deyişleri yok mu, işte o vakit kendimi çok yorgun, çaresiz hissediyordum. Yüreğim acıyla doluyor. Oysa içinde bulunduğumuz durum bizim tercihimiz değil.” 

ARMAĞAN OLAMAZ MI?

Otizmin belki de kendilerine verilmiş bir hediye olduğunu bile düşünüyor Hacer… 
Daha neler anlatıyor, neler…
Burada kısacık alana sığdırılamayacak kadar ağır bir hayatı zarafetle anlatmak gibi bir sabır ve dinginlik de katmış Hacer’e… İşte bu incelik bu hediyenin eseri olabilir. Hacer’in herkes tarafından empati duygusuyla yaklaşabileceği umudunu yüreğinde yaşattığına tanık oldum.
Empati, “kendini başkasının yerine koymak” gibi nitelendirilse de otizm gibi bir gerçeklikle karşılaşınca anlamını yitiriyor. Gerçek anlamı şu olmalı: Halden anlamak. İnsan gibi…
Otizm, korkulacak ya da kaçınılacak bir durum değil. Otizme farklı renklerdeki çiçeklerin arasından en güzelini görebilmek, güzellikleri keşfedebilmek olarak bakabilmek için insan gibi halden anlamayı gerektiriyor. İşte o zaman otizmli bir çocukla yaşamanın bütün zorluklarına rağmen hayatın olumsuz durumları kendimize nasıl dost yapabileceğimizi de öğretecektir. 
Tıpkı Hacer’in bize öğrettiği gibi…
Hacer’le aynı kaderi paylaşan ailelerin en büyük kaygısı; “benden sonra çocuğum ne olacak?” 
O yüzden aileler, otizmli bireylerin kendi hayatını idame ettirebilir durumda olmasını istiyor.
İşte tam bu noktada Hacer’in ve onun gibi ailelerin tek istedikleri şey otizmli bireyler için eğitim programları, bu eğitimleri destekleyen etkinliklerin oluşturulması. Onları sosyal hayata dahil edebilecek programlar hazırlanıp hayata geçirilmesi gerekir.
Hacer, eğitimli, durumuyla barışık ve mücadeleci bir anne. Hayatın içinde biz de varız diye bas bas bağırıyor adeta. Ardından da ekliyor, önemli olan ne kadar doğru adımlarla ilerliyoruz.
Evet toplum var oldukça Evrim'ler var olmaya devam edecek. Pekiyi biz onlar için elimizi taşın altına koyabiliyor muyuz? Ya da en azında toplumda var olduklarını görebiliyor muyuz?