Sevgili 2125 Aydınlıları,

Size bu satırları, 16 Mart 2025 günü henüz baharın ilk çiçeklerinin açtığı, Aydın’ın topraklarının bereketle uyandığı bir günden yazıyorum. 

Belki bu mektup bir zaman kapsülünde saklanır ya da bir dijital arşivde tozlanır gider ama umudum odur ki, size ulaştığında, Aydın’ın ruhu halen yaşıyor ve yaşatılıyor olabilsin. 

Bugünlerde Aydın, ekonomik krizin tüm yönleriyle etkisini hissettirdiği bir bunalmışlık arasında zengin toprakların fakir bekçisi olarak ayakta durmaya çalışırken, diğer yandan geleceğe dair belirsizliklerle boğuşuyor. Yerel yönetimlerin kısır vizyonuysa ilin kalkınma önceliklerini ortak akılla belirleme konusunda yetersiz kalıyor. İktidarın ihmalkarlığıyla da perçinlenen sahipsizlik artık kanıksanmışlıktan öte her seçim döneminde siyasete soyunanların da artık diline pelesenk olmuş vaziyette.

Düşünebiliyor musunuz? Size bu satırları yazdığım günümüzde şehrin ileri gelenleri Ramazan Ayı’nın manevi atmosferinde bile bir araya gelip Aydın için ortak akıl yürütebilmekten aciz. “Haydi canım o kadar da olur mu demeyin!” Durum bu. Şehrin Belediye Başkanı, ‘Aydın’ı ve ‘Aydın’ın sorunları’nı ilin mülki idari amiri, milletvekilleri, oda ve borsa başkanlarının katılımıyla kurulacak bir iftar sofrasında konuşmaktan imtina ediyor. Bir diğer milletvekili de TBMM’de Aydın ve Aydın’ın sorunlarıyla ilgili daha tek bir önerge vermediği ortada olmasına rağmen bu yemeğin düzenlenecek olmasına karşı neredeyse demediğini bırakmıyor. Bıraksanız bu yemek fikrini ortaya atanı dahi bir kaşık suda boğacak kadar tepkili ki sormayın gitsin. 

Açıkçası 2025 yılında Aydın, tarımın ve turizmin merkezi olma potansiyelini hâlâ tam anlamıyla kullanamıyor ancak sizin zamanınızda, umuyorum ki bu potansiyel hayata geçmiş ve Aydın, sürdürülebilir kalkınma modelleriyle örnek bir şehir haline gelebilmiş olsun. 

Belki de sizler, şu an bizlerin yaşadığı kısmi su krizini bir anı olarak hatırlıyorsunuzdur ama bugünlerde Aydın’da tarımsal sulama için su kısıtlamaları gündemde. Ancak gelecekte, akıllı tarım teknolojileri sayesinde su kaynakları çok daha verimli kullanılacaktır diye umut etmiyor değilim. Muğla’daki Dalaman Çayı’ndan Kemer Barajı’na tünelle su aktarımını sürekli gündemde tutmuştuk. Belki bu proje hayata geçirildikten sonra uzunca bir dönem tarımsal kuraklığa çare olmuştur ama eminim yeterli gelmemiştir. 

Daha makro bir planlamayla, ildeki boşa akan suların çok yönlü olarak değerlendirildiği bir gelecek umarım yaşadığınız çağda mümkün olabilmiştir. Doğrusu ben yaşadığınız çağda artık tamamen sensörlerle donatılmış tarlalarda, toprağın nem ihtiyacının anlık olarak ölçüldüğü ve suyun en optimize şekilde dağıtıldığı bir geleceği hayal ediyorum. 

Tabi bunları geleceğe dönük paydada söylerken ümidim; Tarımın sürdürülebilir ölçekte devam edebilmesidir çünkü günümüzde genç çiftçi sayısı günden güne azalıyor ve bu durum artık ciddi denilecek boyutlarda. Bu nedenle tarımın geleceği de belirsiz ama biz yine de yarınlardan ümitliyiz.

Jeotermal enerji, Aydın için kimilerine göre hem bir nimet hem de bir lanet. İnanıyorum ki bugünlerde çevresel tahribatıyla gündemde olan bu enerji kaynağı, gelecekte temiz ve sürdürülebilir teknolojilerle yeniden yapılandırılacaktır. Ben Aydın için gelecekte atık ısının tarımda değerlendirilip verimini katlamış bir jeotermal sanayi düşlüyorum. Çevreye zarar vermeden enerji üretirken, bir yandan da seraları ısıtan, toprağı bereketlendiren bir sistem sizin zamanınızda artık takır takır işliyor değil mi? Sizleri bu başarınız için de içtenlikle tebrik ediyorum. 
Bugün Aydın’da kalkınma öncelikleri bir masa etrafında bir araya gelinememesinden mütevellit belirsizliğini koruyor. Aydın’da gelecekte, geçmişteki türlü krizlerden ders alınarak ben artık yerel yönetimlerin katılımcı bir anlayışla hareket ettiğini ve ortak akılla kararlar aldığını hayal ediyorum.

Eminim ki sizler, bugünkü kısır vizyonu aşmış, Aydın’ı çoktan bir cazibe merkezi haline de getirmişsinizdir.

Bugün Aydın’da yaşanan sorunlar ve bunlara yönelik geliştirilmesi gereken çözümler esasen gelecek için büyük önem taşıyor. Su kıtlığı, jeotermal santrallerin çevresel etkileri, tarımda verimlilik sorunları ve yerel yönetimlerin vizyon eksikliği bir bütün olarak bakıldığında geleceğin şekillenmesinde kilit rol üstleniyor. 

Bugün Aydın’da mikrofonlara haykıranlar, geçici alkışlarla göğüs kabartanlar var ya, işte onların çoğu eğer bugünden yarınlar için sorumluluk almazsa tarihin tozlu raflarında bir dipnot bile olamayacak. Thales gibi evrenin sırlarını sorgulayan, Anaksimandros gibi düşüncenin temellerini atan, Yörük Ali Efe gibi cesaretiyle destan yazan ya da Adnan Menderes gibi kimilerince tartışmalı da olsa derin izler bırakanlar dışında, kim hatırlanır ki? “Balık vermek yerine balık tutmayı öğreterek” de halkın ruhuna dokunur, geleceği şekillendirecek bir azim ve cesaret ortaya koyabilirse belki birkaç kişi…
Eğer bugünlerde yaşayıp sizlerin hatırlayabileceğiniz kadar derin iz bırakan biri varsa O’na minnetinizi eksik etmeyin olur mu?

Sevgili 2125 Aydınlıları, umarım bu mektup size ulaştığında Aydın bugünkü sorunlarını aşmış ve komşu illerine göre daha müreffeh bir şehir haline gelmiştir. Hatta belki de artık gıptayla gösterilen bir ‘Dünya Şehri’dir. Hani “Bütün ümidim gençliktedir” diyor ya Atatürk; Benim de Aydın’ın yarınlarına her ne olursa olsun inancım tam. 

İnanıyorum ki yarının gençleri olarak sizler Aydın’ı, dijital üniversiteler, araştırma merkezleri ve teknoparklar sayesinde özgürce yeni fikirler üretilen, girişimciliğin sonuna kadar sahiplenerek desteklendiği bir şehir olarak adına yakışacak şekilde bilim ve teknoloji üssü haline de getirmişsinizdir.

Eğer hâlâ aynı sorunlarla boğuşuyorsanız, o zaman bilin ki, zamanın ruhunu yakalayamamış, yüzyıllık bir kısır döngüde kaybolup gitmişsiniz demektir ama ben yürekten inanıyorum ki kesinlikle gününüzdeki durum böyle değildir!  

Umarım sizler, bizim hayalini kurduğumuz Aydın’ı yaşıyorsunuzdur.

Saygı ve sevgilerimle,

2025’ten bir Aydınlı