Dün akşam, ana haber bülteninde dikkatimi çeken bir soru vardı. Bugün köşeme bu konuyu almak istiyorum o nedenle. Soru; “22 yılda en çok kim kaybetti?” idi. Cevap ise çok belliydi. Ekonomik olarak gücü en çok azalan, hayatını idame ettirmekte bile zorlanır hale gelen emekliler, elbette en çok kaybedenler oldu.
Gelir adaletsizliği, toplumun belirli kesimlerini daha fazla etkileyebilir ve bu durum, emeklilerin yaşadığı gelir kaybında da kendini gösteriyor. 2000'li yılların başından bu yana, emeklilerin gelirindeki kayıplar, sosyal dengesizlikleri gözler önüne seriyor.
Enflasyon, hayat pahalılığı ve diğer ekonomik faktörler, emeklilerin alım gücünü azalttı. Emekliler, geçmişteki yaşam standartlarını sürdürmekte zorlanırken, gelir adaletsizliği daha belirgin hale geldi. Bunda da emeklilerin maaşlarının hesaplanma yönteminin değişmesi elbette çok büyük rol oynuyor. Emeklilerin sosyal haklarındaki daralmalar, emekli maaşlarının belirlenmesindeki yöntemlerdeki değişikliklerle başladı. Artan yaşam maliyetleri karşısında emekli maaşlarındaki artışlar yeterli olmadı ve birçok emekli, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandı.
Sokakta, çevremizde bir şekilde denk gelip sohbet ettiğimiz tüm emekliler, maaşlarının prim gününe göre hesaplanmadığını, bu durumun adaletsizliğe neden olduğunu anlatıyor. Enflasyon oranın belli olmasıyla alacakları zam oranı da netleşen emekliler, adaletsizliğin giderilmesi için buldukları her platformda ses yükseltiyor.
Emeklilerin yaşadığı gelir kaybı, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorun olarak ele alınmalıdır. Sonuçta her birimiz, bugün, yaşlılığımıza hazırlık yapmaya çalışıyoruz. Adil politikalar geliştirmek ve sorunun çözümünde kalıcı yöntemlere başvurmak elzemdir. Çünkü adil bir toplum, tüm bireylerin yaşlılık dönemini güvenli bir şekilde geçirmesini sağlamalıdır.