Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada içimi burkan bir paylaşıma denk geldim. 19 yaşında bir genç şu şekilde yazmış: “Ne yapmışım ben? Yurtta yer bulamamışım, babam bana ayda 10 bin lira gönderirse onlar memlekette darboğaza giriyor, mezun olunca yüz binlerce işsizden biriyim, fotokopicide aylığı 18 bin liraya sabah 8'den akşam 8'e kadar fotokopi çekiyorum. Korkuyorum ya, geleceğimden korkuyorum. Parasızlıktan değil ömrümü böyle geçirmekten."
Empati deneyimsel bir duygudur. Geçmişte, düğün takılarıyla peşinatı ödeyip karı koca çalışarak krediyi kapatan bir insanın bu genci anlaması çok zor olabilir. Çünkü onun şartlarında, onun konumunda hiç olmamış.
Toplumun her kesiminden, her kuşaktan insan kendi konumunda farklı zorluklarla mücadele ediyor ancak önünde bir ömür olan ve belirsizlik girdabından anksiyete ile mücadele etmeye çalışan gençler bana göre toplumda en fazla görülmesi, seslerinin duyulması gereken bireylerdir…
Eylemlere katılan ve yaşları 17 ile 25 arasında değişen birçok genç tutuklandı. Hatta tutuklamalar karşısında gençleri avukatları tarafından sakinleştirdiğini okuduğumuz haberler eminim herkesi benim kadar üzmüştür. Gerek siyasi aktörler, gerek anne babalar ve hatta toplumun birçok kesimi gençlerin içinde bulundukları umutsuzluk ve kaygının ne kadar büyük olduğundan habersiz.
ÇOK ÇALIŞMAK YETER Mİ?
Bugüne kadar danışmanlık seanslarında ve atölye çalışmalarında yüzlerce liseli gençle karşılaştım. Birebir tanıştığım ve sohbet etme fırsatım olan bu gençlerde yurt dışına gitme isteği ve planı olanların oranı yüzde 70’in üzerinde.
İçlerinde derin bir yalnızlık hissettiklerini, bu yalnızlığın büyükler tarafından anlaşılmadığını düşünüyorum. Yaşadıkları dönemin zorlukları, pandemi sonrası değişen toplumsal dinamikler ve belirsizlik, hissettikleri çaresizlik ebeveynleri tarafından dahi anlaşılmıyor. Sürekli olarak pompalanan bir şey var; “çok çalışırsan yaparsın, istersen yaparsın…”
Bazı şeyleri artık psikolojik açıdan değerlendirmeden gerçekliği görmemiz çok zor. Geçmişe göre duygusal dayanıklılık ve mücadele ruhunun dinamikleri değişmiş durumda. Daha fazla mücadele etmeniz gereken bir ortamda, daha fazla mücadele edecek mekanizmalar da eş zamanlı olarak zarar görür. Sınav hazırlık sürecinde danışmanlık için gelen öğrencilerin ilk olarak yaşadıkları ortamdaki sağlıklı ilişki dinamiklerini araştırırız. Eve yorgun ve mutsuz gelen ebeveynlerin aile içindeki toleransları azalır; küçük bir meseleden çıkan tartışmalar, kendi kabuğuna çekilen çocuklar ve akademik başarısızlık birbirleri ile bağlı süreçlerdir…
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
Sürekli değişen hem ekonomik hem de politik meseleler, artan işsizlik oranları, üniversite mezunu olmanın toplumda itibar görmek ve iş bulmak için işlevini kaybetmesi her geçen gün gençlerin daha da fazla umutsuzluğa ve yılgınlığa sürüklüyor. Ne yaparsam yapayım bir şey değişmeyecek hissi gençleri “öğrenilmiş çaresizlik” boşluğuna yuvarlıyor.
Tüm bu tablodan dolayı ortaya çıkan depresif ruh hali, aşırı yemek yeme, hareketsiz yaşam, artan ekran süresi, anksiyete ve depresyon olarak karşımıza çıkıyor.
İçinde bulunduğumuz bu kısır döngü; bireysel mutsuzluğun tetiklediği toplumsal sorunlar (suç oranının artması, madde kullanımı, intihar oranlarındaki artış, saygı ve bağlılığın ortadan kalması, toplumsal güvensizlik) her geçen gün bizi daha fazla etkileyen bir hal alıyor. Bu döngüyü kırmaya; gençlerin umudunu yeşerterek, kendilerini daha mutlu hissedecekleri bir toplum inşa etme niyetiyle başlayabiliriz.
Siyasal hırslarımız, bu toplumun menfaatlerinin önüne geçmeye devam ettikçe bu döngü kırılmayacak… Kendi zamanınızın, kendi jenerasyonunuzun dışına çıkın ve bugünü 20 yaşında bir gencin gözünden okumaya çalışın…