Yıllar geçtikçe her yer betonla kaplanıyor, yeşilliklerle dolu doğal alanlarımız da azaldıkça azalıyor. Hepsinin teker teker kirlenmesine yol açacak bir sürü kafe, lokanta, çay bahçeleri, kahvaltı yerleri yapılıyor. Bunların hepsi ne kadar iyi hizmet için yapılırsa yapılsın biz insanların neyi nasıl kullanacağını ve nasıl zarar vermeden bırakabileceğini bilmemesinden ötürü temiz tek bir yer kalmıyor. Hatta önce şunda bir anlaşalım, bir şehrin kaldırımlarında, park ve bahçelerin belirli bölgelerinde dizili ağaçlar ve boylu boyunca uzanan çimenliklerin olması, ‘yemyeşil bir kent’ veya ‘yeşil dostu kent’ olduğu anlamına gelmiyor.
Şehrin tamamını görmek için seyir tepesine çıktığımızda her şeyi çok daha net görebiliyoruz. Yukarıdan bakınca her yer o kadar beton dolu ki, baktıkça keyif almak yerine daha çok kasvetle doluyor insanın içi. Şehirleşmek, modernleşmek için yapılan her şey doğadan çok fazla şey götürüyor.
Şehir içindeki doğal alanlar beton sevdası yüzünden heba olmasın. Çocukların rahatça koşturup oyun oynayabileceği, gençlerle büyüklerin vakit geçirebileceği yerler olsun ki şehrin gürültüsünden kaçıp dinlenilebilecek, huzur bulunabilecek yerler olsun ki insanları çekmek isterken daha da uzaklaşmasına sebep olmayın.

DİĞER YAZILARI