Asrın felaketinde günler geçiyor ancak acımız hala sürüyor. Hayatını kaybeden vatandaşlar, yaralananlar, yıkılan binalar, yaşanan üzüntüler. Hepsi bir araya gelince insanın içi parçalanıyor. TV’de izlediklerimizden yola çıkarsak ilk günden itibaren enkazların başında çok büyük mücadele var. Günler geçiyor ancak ekipler ‘cansiparane’ mücadelesini sürdürüyor.
Bir nefes, bir ses duymak için canla başla çalışıyorlar. İş makineleri bu süreçte çok önemli elbette. Onca enkazı kaldırmak için mutlaka makine gücüne ihtiyaç oldu. Burada operatörleri de göz ardı etmemek lazım. Ancak enkazın içine giren, birebir enkaz altında kalanlarla temas kuranlar var. Düşünsenize, birisi moloz yığınının altından çıkmak isterken bir diğeri onu kurtarmak için enkaza giriyor. Hiç tanımadığı bir insanın hayatını kurtarıyor. Hem de kendi canını tehlikeye atarak.
Depremin bence bir yönü de bu kişiler. Yani gözünü kırpmadan hayat kurtarmak için çabalayanlar. Hem de depremin olmasından günler sonra bile. Umudunu korumak, bir ses gelirse diye sürekli dinlemek, ‘Sesimi duyan var mı?’ sorusunu defalarca tekrarlamak.
Hem psikolojik hem de fiziki açıdan gerçekten çok zor bir görev üsleniyor arama kurtarma ekipleri. Bu depremde de gördük ki gerçekten yaptıkları işler çok değerli.