Aslında bir şeyi aslına uygun değiştirmeyi yenilemek olarak algılıyoruz. Bunu bir tarihi yapı için de kullanabiliriz bir eşyamız için de. Kullanmaya devam etmek için ya da korumak için yenilemek, değiştirmek elbette gerekli.
***
Şehirlerin, ilçelerin hatta küçük yerleşim yerlerinin yıllar içinde yaşadığı değişim ilk etapta gözümüze hoş gelse de zamanla bu değişiminin bazı yaşanmışlıkları da beraberinde alıp götürdüğünü fark etmek ise düşünmemize neden oluyor.
***
Örneğin çocukluğunuzun geçtiği bir sokağa yıllar sonra yeniden girdiğinizi düşünün. Bu süre 10 yada 20 yıl da olabilir, 5 yıl da olabilir. Tamamen o bölgenin değişim sürecinin hızına bağlı.
***
Yaşanmışlıklarla dolu mekanların bir bir yok olduğunu, yerini hiçbir anlam ifade etmeyen duvarların aldığını bir hayal edin. İnsanın geçmişle bağlarını biraz daha zedeler cinsten bir durum.
***
Burada aslında yenilenmenin, tazelenmenin her zaman iyi olduğunu ancak yerine gelenin düşünülmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.
***
Yıllar önce tatil için gittiğiniz ve anılar biriktirdiğiniz bir tatil kasabasının yıllar içinde gelişerek (!) büyüdüğünü görmek biraz içimizi hüzünlendirebilir. Çünkü değişime her zaman ihtiyaç yoktur. Bazen de eskiyi korumak gerekir. Elbette bakım yaparak, düzenleyerek ama aslına sadık kalarak.
***
Bu yazıyı yazarken çocukluğumun geçtiği bir çok yerin değişimini görünce hissettiklerimi aktarmak için yazdım. Bazen bir fotoğraf karesinde bazen de birebir gezerken yaşadığım his diyelim. Belki sizler de bu yazıdan sonra ‘evet ya şurası da bana böyle gelmişti’ ya da ‘doğru ya burası da eskiden daha güzeldi’ dediğiniz yerleri anımsarsınız.
***
Kısacası, değişim elbette yaşanacaktır ama her değişim mutlu etmeyebilir.
***