Biz insanlar; zaman denilen bu süreçte zamanın parçalarını birleştirmekte bazen zorlanıyoruz. İnsanoğlu; dünyada yaşadığı ilk zamanlarda güneşin doğuşu ile batışı arasında yaşıyordu zamanı. Sonra zaman denilen üç parçalı şeyi icat etti insanlar. Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın. Sonra fesat karıştı zamana ve BUGÜN’ ü unuttu. DÜN’ü düşünüp pişman oldu. YARIN’ı düşünüp telaşlandı. Farkında olmadan rezil etti BUGÜN’ünü. Bir türlü beceremedi, bir eliyle YARIN’ a diğer eliyle DÜN’e yapıştı. BUGÜN’ü eline yüzüne bulaştırdı.
Yaşadığımız bugünümüzü iyi değerlendirip, yarınlara iyi tespitler üretmek zorundayız. Bugünümüz ise zorluklarla dolu. Öğrenciler okul yerine evlerinde, esnafın önemli bir bölümünün dükkânı kapalı, çalışanların çoğu ücretsiz izinde. Yarınlara dair umutlar giderek azalıyor. ‘
Acıyı ve yası kabulleniş, geleceği kontrol edemeyişimizi kabulleniş, sanılanın aksine bir güç yitimi değil; bir yanılsamayı terk etmeyi öğrenerek bir mevzi kazanıyoruz. Metanet, zorlukların bizi her an her yerde bulabileceği ihtimaline rağmen yola ve yolculuğa devam etmektir. Hayatlarımız üzerinde mutlak bir kontrolümüz olmadığını fazlasıyla biliyoruz artık hepimiz.
Kimi kaybettiğimizi, neyi, hangi toplumsal hassasiyeti yitirdiğimizi hatırda tutmalıyız. Salgın sonrası için kendimize sormamız gereken bir dizi soru var: Bana bağışlanmış bu hayatın hakkını nasıl vermeliyim? Benliğimin ve hayatımın iyi taraflarını ‘kendimin en iyisi’ni nasıl etkin kılabilirim? Beni diri tutan şeyleri ben nasıl diri tutacağım?
‘Anılar dünyayı değiştiremez ama bize gerçek bir vicdan verebilir’ demişti Yan Lianke. Olan biteni unutmayalım. ‘Yüksek sesle konuşamıyorsak, fısıldayalım’. Gelecek nesillere neyi yaşadığımızı, kimi kaybettiğimizi anlatalım. Bizden daha zor durumdaki bir insan için ne yapabilir, ona ne sunabilirim, bu buhranda telafisi zor bir mağduriyet yaşayan birilerine nasıl ulaşabilirim? Yarına kimin kalacağı belli olmayan bir dünyada, yaşadığımız günden bir anlam devşirebilmeliyiz. Önyargıları azaltmalı, duvarları yıkmalı, sınırları daha geçirgen kılmalıyız. Zannettiğimizden daha az maddi şeye ihtiyacımız varmış, bunu anladık! Mutluluğun yakın insani ilişkide, karşılıksız verişte, fedakarlıkta, zorlukta beraberlikte, iyilikte saklı olduğunu nihayet keşfettik Bütün mesele neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğimizi, hangi kapının zorlanmakla açıldığını, hangi eşikte sabırla beklemek gerektiğini ayırt edebilmek. Hayatta bir amaç duygusuna sahip insanlar zorluklar karşısında geri çekilmiyor ve karanlıkta görebiliyorlar. Kendimize, başka insanlara ve varlığa şefkat iyi bir hareket noktası. Bu süreçte kendimizle nasıl konuştuğumuz, kendimize ve ötekine ne kadar müşfik davrandığımız, zorluklarla başa çıkma yeteneğimize tesir ediyor. Ne kadar şefkat gösterebiliyorsak, dik yamaçlara o kadar kolay tırmanıyoruz. Yaşadığımız zorluklar hayatta bize neyin daha önemli olduğunu öğretebilir, kendimize bir yön ve anlam duygusu tayin etmek bizi daha dirençli kılar.