İnsanlığın geçmişi ve insanoğlunun doğası hakkında bugüne kadar sayısız araştırma yapıldı ve hala bu araştırmalar sürüyor. Şiddet, insanlığın geçmişinde daha çok karşımıza çıkıyor gibi görünse de, şefkat ve nezaketle ilgili kanıtlar, şiddetle alakalı olanlardan çok daha fazla aslında. İnsanın, ağırlıklı olarak agresif ve şiddete meyilli bir tür olup olmadığı sorusu kafanızı kurcalarken, derin bir nefes alıp madalyonun diğer tarafına bakmak iyi olabilir. Elbette, tarihimizde insanlar arası şiddete dair kanıtlar var. Ancak, aslında düşünebileceğimizden çok daha az örnek söz konusu. Gerçekte, insanlar arası şefkatle ilgili çok daha fazla kanıt mevcut: Yaralılarla ilgilenen ve hasta veya bedensel engellilerin hayatta kalmasını sağlayan kişiler var. Bu eğilimler (nezaket, merhamet ve şefkat) insan türünde saldırgan eğilimlerimizden çok daha ortak bir olgudur. Birçok hayvan, kendine yönelen tehditlere karşı savaşarak tepki verir. Öte yandan, çok az hayvan yaralı bir arkadaşına ilgi gösterir ve sadece insanlar bunu sürekli biçimde yaparlar.
Şaşırtıcı bir şekilde, arkaik türe özgü kişilerarası şiddetle alakalı olarak, sadece bize en yakın olan Neandertallere ait iki örnek bulunmakta. Toplam 30 iskeletten ve 300 kısmi Neandertal bulgusundan oluşan örnekler bunlar. Biri, 36.000 yıl önce Saint Césaire bölgesinde yaşayan genç bir yetişkinin, kafatasının ön tarafında bulunan darbe izi. Diğeri, Irak’taki Shanidar Mağarası’nda bulunan bir Neandertal cesedi. 45.000 ila 35.000 yıl önce yaşadığı tahmin edilen bu kişinin kaburgalarına ağır darbeler alıp yaralandığı saptanmış. Çatışma ya da anlaşmazlığa düşülebileceğine ilişkin olası en eski kanıtın, yaklaşık 13 bin yıl önce Nil Vadisi’nde bulunan ve 60 kadar Homosapiens bireyin çoğunun şiddetli bir şekilde can verdiği anlaşılan Jebel Sahaba adlı bir yerleşimin mezarlığına dek uzandığı görülüyor.
Öte yandan, şefkatin ilk kanıtları, insanların anatomik açıdan modernleşmesinden çok daha önceye, en az 1.5 milyon yıl geriye gidiyor. Kenya’daki Koobi Fora’da bulunan ve yaklaşık 1.6 milyon yıl öncesine tarihlenen “Homoergaster” türünden bir dişi, vücudunda A vitamininin zehirleyici biçimde birikmesine karşın birkaç hafta ölüme karşı direnmiş. Bu hastalıkla savaşmasına yetecek ve kemiklerinde hastalığına dair bir iz kalacak kadar uzun süre beslenmiş, ayrıca çevredeki yırtıcılardan da korunmuş olmalıydı. Benzeri kanıtlar yarım milyon yıl öncesinde daha da belirginleşiyor. Neandertallerin atalarının yaşam alanı olarak seçtiği İspanya’ya bağlı bir bölge olan Sima de los Huesos’ta, bir çukurda bulunan 28 kişiden üçü, şiddete uğramışçasına izler taşıyordu (kafatası zarar görmüş olan bir kız, sağır bir adam ve leğen kemiği hasar görmüş bir yaşlı bir adam) ancak sorunlu durumlarına rağmen uzun süre hayatta kalmışlardı. Birilerinin onlara iyi bakmış olduğu anlaşılıyor.
Şefkatin Ağır Bastığı Gerçeği
Tek bir şiddet anına karşıt olarak bütün bu sevecenlik ve şefkat eylemleri, haftalarca, aylarca, hatta yıllarca devam etti. Besinlerin paylaşımına benzer biçimde, sağlık ve bakım hizmetleri de atalarımız için hayatın bir parçasıydı; en sağlıklı biçimde hayatta kalmak için nasıl da beraber çalıştıklarının çok önemli bir göstergesidir bu. İnsanlar, hasta veya yaralılara bakım ve empati göstermek için içgüdüsel bir yönelime sahiptir. Bu yönelim, evrimsel çıkarlarımız doğrultusunda çalışır. Bazı durumlarda yardım etmemizi engelleyen, oldukça üst düzey bir bilinç söz konusudur. Bebekler dahi acı çekenleri sakinleştirmek için bir çaba sarf ederler. Şiddet ve saldırganlık hakkındaki hikayeler doğal olarak dikkatimizi çekiyor; potansiyel tehditlere karşı özel bir uyarı mekanizmamız var ve bu mekanizma bizi hayatta tutuyor. Neticede haberler, gündelik iyilik hikayeleriyle değil, iç burkucu ve korkunç hikayelerle dolu. Korkutucu oldukları için de daha fazla önem taşıyorlar. Kendimizi “şiddet yanlısı” gibi görmek kolaydır. Ancak genel anlamda daha isabetli görünen tanım “şefkatli” olabilir. Sonuçta, bizi diğer canlılardan ayıran şey, nezakete eğilimli olmamız. Böyle olmasaydı türümüz çoktan yok olmuştu bile.