Merhaba
On bir yıl, ilkleri yaşadığım kente merhaba...
Zamanın su gibi akıp gittiği, mevsimlerin ve yılların fark etmeden gelip geçtiği, ayların ve haftaların acımasızca tükendiği, bir günün bir saniye gibi göz açıp kapayana kadar akıp gittiği günlerden gelip geçiyoruz z/amansız.
Bu yazı sonbaharın ilk ayı, Eylül'ün son günü yazıyorum. Hani sonbahar özellikle Eylül hüzün ayıdır derler ya. O hüzün ayının son günü yazmaya karar verdim, bir merhabaya bin merhaba ulamak istedim.
Koskoca yaz aylarını bir çırpıda tüketmenin hüznü yansıyor.
Bir Eylül ayını bitirip, Ekim'e merhaba dediğimiz günlerden birinde...
5 Ekim 2005 günü eşim eve geldiğinde Aydın'a atandığını söylüyor. Eylül'ün hüznü yapışmışken üstüme, yeni bir yere gitmenin heyecanı, üzüntüsüyle harman oluyor yüreğim.. Yine yol göründü derken bir ay içinde evimizi derleyip toplayıp, kamyona yükleyip yeni bir kente taşınıyoruz. Taşınma öncesi kenti gidip görmek, ev tutmak vs. bizler için olağan işler. İlk gittiğimde "sarı sıcak kente hoş geldik " demiştim. Ekim ayı içinde olmamıza karşın mevsim hâlâ yazdı. Sarı sıcak kent bizi güzelliklerle karşılayıp, bağrına bastı. İlklerin şehri Bergama'yı arkamızda bırakıp, yeni bir kenti tanımanın, var olmanın mücadelesi başlamıştı artık. İlk zorluk benim atanmamda oldu. Bir kaç ay sonra Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesine atanmıştım. Eş durumundan nereye gidersem gideyim hep sıkıntılar oluyordu. Oysa yerleşik düzende olsaydım kentin en iyi-en güzel okullarında görev yapıyor olacaktım. Yukarıda ilkleri yaşadığım kent demiştim. Yaşantımı değiştirecek kararı orada aldım. Kısa süre çalışıp, emekli olma kararı aldım. Aile bireylerim, beni tanıyanlar pişman olacağımı söyleseler de kararımdan vazgeçmedim. İlk birkaç ay tatil havasında geçse de sıkılmaya başlamıştım. Hayatıma tesadüfen giren insanlar, ilk sivil toplum kuruluşlarına merhaba demem beni fazlasıyla mutlu etmişti. Bir yandan da yazmaya devam ediyordum. Haaa yazdıklarımı da kimselere göstermiyordum. Arada dergilere gönderiyordum, yayımlanınca da mutlu oluyordum.
Ben yılları, mevsimleri, ayları önüme katmış hızla giderken yıl 2012 oluyor. Antolojilerde çıkan şiirlerim bana bir başka kapıyı aralıyor yine hayatıma tesadüfen giren dostlarım sayesinde. Yazdıklarını kitaplaştıralım diyorlar. Olur mu olmaz mı derken, dosyam yayınevinden içeri süzülüyor. Günahıyla sevabıyla benim ilk göz ağrım S'özüm adlı kitabım 2013'te basılıyor. İlk imza, gelirin bağışlanması onurlandırıyor. Bana güzel yollar açıyor bu kitap. Sarı sıcak kent sarıp sarmalamış bizi, bunu görüyorum.
Bu kentte var olma sebebimi yitiriyorum. Acımı canı gönülden paylaşıyor insanlar. Yaralarımı sağaltıyorlar. Yıllarca yazıp yazıp bir kenara attığım öykülerimi toparlıyorum. İçlerinden biri Boğaziçi Üniversitesinin açtığı bir yarışmada değer görüyor. Dört yüz küsur öykü arasında ilk yüzde öyküm. Yol arkadaşlarım var yanımda. Can Yayınları sahipleniyor bu yüz öyküyü, kitaplaştırıyor. Tiyatro sanatçıları Youtube’ta seslendirip, yayımlıyor.
Artık kendime saklamıyorum yazdıklarımı.
2016 Mart. Gitme zamanı diyoruz. Gezip kök salamamaktan hep yakınırken, yerleşik düzene geçmenin heyecanı sarıp sarmalıyor bu kez. Sarı sıcak kent, özlediğim kent oluyor yüreğimin başkenti İzmir'e doğru yol alırken. Usulca dua ediyorum. Bu kentte çok mutlu oldum, can bağım olan kardeşlerim oldu. Gittiğim yerde de bu güzellikleri yaşamak istiyorum yıllarca kalbim Ege'de kaldı diye diye arkamda bırakıyorum sarı sıcak-özlemin başkentini. Merhaba diyorum yüreğimin-aŞkın başkentine.
Bana yazar mısın dediklerinde çok düşündüm. Konu çok ama dedim ki bu kente vefa borcum var. Nasıl geldim-nasıl gittim? Oturup anlatayım.
Yüreğimizde Eylülün hüznü olsa ne gam. Dostlarımız, can bağlarımız var olsun yeter.
Eylülün hazin kokusu esiyordu
Sindi üstüme
Ekim
Silemedi bu hüznü
Oysa ayyaş ruhum
hâlâ Hazirandı