Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
demiş Can Yücel, sevgili babası Hasan Âli Yücel için.
Hasan Âli Yücel kimdir? Her şeyden önce bir insan, bir baba, bir eğitimci ve Cumhuriyet döneminin eğitim devrimcisi.

1926 yılında da Can ile Canan adım verdikleri ikizleri doğar. Gülümser adlı üçüncü çocukları 1936 doğumludur.

Hasan Âli, öğretimini bitirir bitirmez öğretmen olarak tayin edilemez, bu yüzden özel bir okulda bir süre ücretli ders vermek zorunda kalır. 1921 yılının sonunda, bazı hocalarının desteğiyle Edebiyat Fakültesi'nde öğrenci disiplinini sağlamak amacıyla oluşturulmuş inzibat memurluğuna atanır. Kısa bir süre sonra, İzmir Erkek Muallim Mektebi'ne Türkçe ve Edebiyat Öğretmeni olarak atanır. Kent, Yunan işgali ve zulmünün izleriyle doludur. Kötü koşullarda, 19 Aralık 1922'de öğretmenliğe başlar. Eşi İstanbul'dan İzmir'e gelir. Bir grup meslektaşıyla Muallimler Birliği ve Türk Ocağını kurar.

Hasan Âli, Mustafa Kemal ile İlk kez burada karşılaşır (2 Şubat 1923). Halkla yaptığı bir toplantıda, söz alarak Mustafa Kemal'e "mekteplerin yanında medreselerin devam edip etmeyeceğini sorar. Mustafa Kemal, kendisine, ilke olarak "eğitim birliği" ve "karma uygulama"dan söz ederek cevap verir.

O'nun buradaki öğretmenliği uzun sürmez, işini bırakarak hamile eşiyle beraber İstanbul'a gelir.

Mustafa Kemal, ülke boyutunda bir denetleme gezisine çıkmıştır. Her bakanlık, ona danışmanlık yapacak ve yönergeler çerçevesinde araştırmalarda bulunacak bir müfettiş görevlendirir. Maarif vekaleti de bu görevi 33 yaşındaki genç Hasan Âli'ye verir. Mustafa Kemal, kendisini; İzmir'den hatırlar.

Bu gezinin ilk durağı Kayseri'dir, Burada, Mustafa Kemal, ders dinlemek üzere kentin lisesine davet edilir. Girdikleri sınıfta felsefe dersi yapılmakta ve öğrencilerin önünde yazarı Hasan Âli olan ders kitabı bulunmaktadır. Mustafa Kemal, hem öğretmenin anlatımını dinler, hem de ders kitabını inceler. Arapça terimler boldur, anlaşılma güçlüğü vardır. Akşam yemeğinde, Mustafa Kemal, Hasan Âli'ye bu sorunu çözmeyi düşünüp düşünmediğini sorar.

Bu görüşmede Hasan Âli, dilde sadeleşme ve birliğin sağlanmasının kişisel girişimlerle değil, merkezi-kurumsal çalışmalarla oluşturulabileceği düşüncesinde olduğunu söylemiştir.


3 Mart 1931'e kadar devam eden bu üç aylık gezi esnasında, Mustafa Kemal'le Hasan Âli arasında oldukça anlamlı bir diyalog daha gerçekleşir. Mustafa Kemal, bir gün yanında bulunanlara "Türk milleti ne zaman kendîni kurtulmuş sayabilir?" diye sorar. Yanındakiler doğal olarak görüşlerini bildirirler. Sonra Hasan Âli söz alır; "Paşam," der; "Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur." Mustafa Kemal, kendisine, "bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir." diyerek takdirlerim bildirir.

Hasan Âli, Goethe üzerine çalışması Türkçe'de ilk olması nedeniyle, Goethe madalyasıyla ödüllendirilir.

Yaşar Nabi’nin (Nayır) dediği gibi, "aklıyla batıda, gönlüyle doğuda bir düşünce adamı"dır.

Hasan Âli Yücel, 1940-41 yıllarında, dilin Türkçeleştirilmesi ve bütün bilim dallarının ifade aracı haline gelebilmesi doğrultusundaki çalışmalara ağırlık verir.

Hasan Âli Yücel, 1945'te, 4-20 Kasım arasında Londra'da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı UNESCO toplantısında ülkemizi temsil eder.

O, burada yaptığı konuşmada, "Birleşmiş Milletler'in eğitim ve Öğretim alanında yapacakları iyi İşbirliğinin dünya barışının temeli olduğu"nu vurgular.

Hasan Âli Yücel, 5 Ağustos 1946'da 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Millî Eğitim Bakanlığı görevinden -çeşitli nedenlerle-istifa eder.
Bir döneme damgasını vuran eğitim ve kültür adamı Hasan Âli Yücel, kalp ve şeker rahatsızlığı nedeniyle kendini iyi hissetmemektedir. Yazı İstanbul-Orhantepe'de geçirir. 1960 Eylül ve Ekim aylarında Millî Eğitim Planı'nın hazırlık çalışmalarını yürüten komisyon toplantılarına katılır. Kasım ortalarında UNESCO'nun II. Genel Kurul Toplantısına katılmak üzere Paris'e gider.

Yücel; 26 Şubat 1961 sabahı, İstanbul'da misafir olarak kaldığı Prof. Dr. Tevfik Sağlam'ın evinde enfarktüsten vefat eder.
Bizler...
Hasan Âli Yücel’in, İsmail Hakkı Tonguç’un çocuklarıyız. Nerede, ne koşulda olursak olalım mücadele ruhumuzda var.

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbula,
Bi helallaşmak ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oynunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Hayatta ben en çok babamı sevdim
diyen Can Yücel babasının yoğun çalışmasından dolayı özlemini bu dizelerle dile getirmiştir.
Bizim yolumuzu aydınlatan büyük insan, eğitim devrimcisi ışıklarda ol…