Toplum, düzen, normlar, dogmalar diğer bir bakışla hepsi de insanlığın zihninde kurguladığı fazla ciddiye alınmış kocaman bir oyun gibi aslında. Fakat öylesine ciddiye alınıyor ki bu oyun, barış içinde yaşamak için gönderildiğimiz bu dünyada yaşamayı zindan ediyoruz farklı olana.
Yeni doğmuş bir bebek, tüm renklere hayretle yaklaşmaktadır. Tüm renkleri bir benimseyip, hepsini içinde taşımaktadır; Henüz kurallar çerçevesinde kategorize edip, ayrıştırmayı öğrenmeden önce. Sonra normlar içinde şekillendirilip, bir bir unutup renkleri ya siyah ya da beyaz oluverir. Ardından ne olur peki? Renkli kalanı, farklı olanı, diğer bir değişle de düzeni bozanı parmakla gösterip, damgalayıp dışarı iten insan oluverir.
Daha açık bir dil ile ifade etmek gerekirse; geçtiğimiz hafta özel bir okulda, kaynaştırma öğrencisi olan otizmli bir çocuğun mezuniyet törenine alınmaması olayıyla bir kez daha toplum olarak farklılıklara saygı konusunda ne kadar daha yol katetmemiz gerektiği konusu gözler önüne serildi. Bu minvalde toplumsal anlamda, otizm farkındalığı oluşturabilmek adına bu yazımızda otizm konusunu ele alacağız.
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) oluşum nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu oluştuğu düşünülen, gelişimsel bir rahatsızlıktır. Çocukluk döneminde başlayan ve hayat boyu süren bu rahatsızlık sosyal etkileşim, iletişim problemleri, sınırlı ilgi alanı ve tekrarlayan davranışlar gibi genel belirtilerle karakterizeyken her bireyde farklı şiddette ve farklı belirtilerle seyredebilir.
Otizmli bireylerin yaşamlarını en iyi şekilde sürdürebilmelerinin yolu, erken tanı ve bununla birlikte başlayan, empati, anlayış ve destek gerektiren topluma entegrasyon sürecidir. Bu noktada ilk olarak yapılması gereken, gerçekleştirilecek eğitimler ile halkın otizm hakkında doğru bilgiye ulaşımının sağlanması ve böylece toplum genelinde otizm farkındalığı oluşturulmasıdır. Oluşturulacak bu farkındalık doğrultusunda da otizmli bireylerin sosyal ortamda iletişim, davranış farklılıklarına anlayış ve esneklik gösterilmesi yoluyla toplum içerisinde rahat hissetmeleri sağlanarak, entegrasyon süreçleri kolaylaştırılabilir. Bunlara ek olarak kamu alanlarının, otizmli bireylerin sosyal yaşamlarının geliştirilmesi adına düzenlenmesi ve yine otizmli bireylerin yeteneklerine uygun iş fırsatlarının sunulmasıyla, entegrasyon süreci daha akıcı hale getirilebilir.
Tüm bu entegrasyon süreçlerinin temel dayanak noktasını ise eğitim oluşturmaktadır. Bu nedenle otizmli bireylerin eğitim süreçlerine ayrıca hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Hali hazırda, iletişim becerileri, sosyal beceriler ve davranış yönetimi gibi konularda uyum problemleri yaşayan bireyin, otizm belirtilerinden yola çıkılarak, güçlü ve zayıf yönlerine odaklanılan, bireysel ihtiyaçlara uygun özelleştirilmiş bir eğitim yaklaşımı geliştirilmelidir. Bu süreçte eğitimciler, terapistler, aileler ve toplumun diğer üyeleri arasında iş birliği önemlidir. Yine eğitim sürecinde, otizmli bireylerin sosyal becerilerini geliştirmeleri için okul ortamlarında diğer öğrencilerle etkileşim fırsatları sağlanmalıdır. Bu arkadaşlık kurma becerileri ve sosyal etkileşim yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Böylece otizmli bireylerin yaşam kalitesi arttırılabilir ve toplumsal çeşitlilik zenginleştirilebilir.
Görüldüğü üzere otizmli bireylerin topluma kazandırılmasının anahtarını eğitim ve bu süreçte sosyal entegrasyonun sağlanması oluşturmaktadır. Bu anlamda, Otizmli bireylerin topluma kazandırılması yolunda yapılabilecek en büyük yanlış da onları sosyal ortamlarda ayrıştırmaktır. Geçtiğimiz hafta henüz bir anaokulu öğrencisi olan otizmli bireye yönelik gerçekleştirilen ayrıştırıcı eylem gibi olayların yaşanmaması ve farklılıkların hoş görüyle karşılandığı daha bilinçli bir toplum yaratılabilmesi için değerli eğitimcilerimize çok daha büyük görevler düşmektedir.