Depremi yaşamamızın üzerinden çok günler geçti. Psikolojik olarak etkisini atlatmamız kolay olmayacak gibi. Çünkü izlediğimiz neredeyse hemen her videoda, her foto da gözlerimiz doluyor. İçimiz parçalanıyor. Canımız yanıyor. Yemek yemek, uyumak, sıcak evlerimizde yaşamak bile bazen insana zor geliyor. Aklımız, kalbimiz tamimiyle depremi yaşamış illerde.
Bizler yüzlerce kilometre uzaktayız. Bu kadar uzaktan sadece o bölgeden gelen görseller ya da videolarla bu kadar etkileniyorsak varın siz enkaz altındakileri düşünün.
Sesimi duyan var mı?
Bir cümle her söylediğinde insanın içini nasıl acıtır, tüylerini diken diken nasıl eder, nasıl heyecanlandırır. Peki ya bu cümleyi duyduktan sonraki o sessizlik. Sanki yıllar gibi geliyor insana değil mi?
Şimdi de enkazın altında olanları bir düşünelim. Belki yarın için çok güzel planlar yapanlar vardı. Sevdiği insanlar ile görüşecek insanlar, belki küs ama barışmak için hevesli kişiler. Yakın zamanda evlenecek olan, nişanlı olan insanlar. Yani her vefatta başka hikaye vardı da diyebiliriz.
Enkaz yığınının altında bırakın 8-9 günü, 1 saat kalmayı düşünmek bile insanın içi daraltıyor. Ancak 200 saate yakın enkaz altında kalıp sağ çıkanları görünce çok mutlu oluyoruz.
Bu depremde ve sonrasında gördümki gerçekten hayatta çok boş konuları dert ediyoruz. Gereksiz şeyler için stres yapıyoruz. Sanki 1 dakika sonramızın garantisi varmış gibi anımızı kendimize zehir ettiğimiz oluyor. Kısacası hayat o kadar da uzun değil. Her anın değerini bilmeliyiz. Çok geç olmadan.