Hukukun üstünlüğü, bir toplumda geniş halk kitlelerinin korunması ve böylece iç barışın gerçekleşmesinde temel anahtardır. Modern çağlardan önce toplumların yaşadığı güç mücadeleleri sonucu çıkan savaşlarda birçok insan ölmüştür. Düzenin ya da bizim deyişimizle nizamın yaygınlığı, o toplumun huzuru ve bekasında önem arz etmektedir. Bizim medeniyetimizde, Mete Han’ın kanunları ile Göktürk Yazıtları’nda belirtilen toplumsal düzen ve insanına verilen büyük değer, millet olarak Avrasya’da meydana getirebildiğimiz büyük devlet organizasyonlarımızın nedenini oluşturmuştur. Osmanlı medeniyetinin çağına göre çok ilerde olan bir hukuk düzeni içinde olması, çok uzun süre farklı halkları bir arada konsolide etmesini sağlamıştır. Batıda Magna Carta ile başlayan toplumsal ve güç paylaşımlarının dengelenmesine yönelik çabalar, iç barışın hukuk dışında hiç bir şey ile sağlanamayacağını gösteren örneklerden biridir. İç barışını meydana çıkaran toplumlar, zenginliğin anahtarı olan çalışma azmi ve oydaşma gibi kavramlar üzerinden dünyada bir güç halini almışlardır. Uzun zamanlar hukuk ve adaletin olmadığı bir orta çağ yaşayan batı medeniyeti büyük çalkantılar ve savaşlar içinde, yıkılmış ve bitap bir halde yaşamaktaydı. Yüzyıl Savaşları, Otuz Yıl Savaşları gibi medeniyet içi çatışmalarla boğuşan toplumlar, fakirliğin gölgesinde yüzlerce yıllı geçirmek zorunda kalmışlardır. Aydınlanma çağıyla birlikte, aydın bir burjuva sınıfı öncülüğünde halk; özgürlük, adalet ve hukuk temellerinde oturan bir düzeni bir dizi devrimler yoluyla devreye sokmuştur. Bu sayede bugünkü yaşadıkları refah ve huzur dolu yılları elde edebilmişlerdir. Dünyada yaşanan bütün bu açlık, savaş ve sefaletin kendilerine de bulaşmasını, oluşturabildikleri bu düzen sayesinde engelleyebilmişlerdir. Hukuk düzeninin askıya alındığı yıllarda Orta Amerika'nın hali, bugün askıya alınan adaletin Orta Doğu’da meydana getirdiği tahribat ortadadır. Emperyalistlerin planlarına mukavemet edebilecek, oydaşmış ve aydınlanmış bir millet oluşturamayan halkların sonu savaş ve gözyaşıdır. Gerçekler, toplumun birbirine inanıp dayanışması ve güçlü bir ülke için çalışmasıdır. Bunun temeli de hamaset değil, eşit hak ve özgürlüklere kavuşmuş, yarına inanan ve güvenen bir toplumsal yapıdır. Temele bireyi yani insanı koyan siyasi düşünüşler, gelişmiş bir toplum yaratabilirler. Bizim mili duruşumuzu işte bu refah ve zenginliği yaratacak temel kavramlar oluşturmalıdır. Gerçeklere dönmemiz ve anayasanın temellerinden olan toplumsal adaleti vicdanlarda yaşatabilmemiz dileklerimle.
Saygılar