Fısıltıyla da konuşsalar duyuyordum konuşulanları. Evdeki kadınların yüzünde şaşkınlık, hüzün, acıma ve merak. Tüm duygular iç içe geçmişti. Biri eksilse diğeri devreye giriyordu. Ve konuşulan konulara doğru yüzlerinde o duygunun ifadesi gelip yerleşiyordu. Gitmemecesine.

Sadece duyduklarım "kim yapmış, nerede bulunmuş, abisi mi yaptı acaba, baş sağlığına gitmek gerekir mi, ya da duymamış gibi mi yapsak?" bölük pörçük tümceler uçuşuyordu havada. Usulca yanlarına otursam da beni fark eden annem, "çık yukarı ya da Nevinlerle oyun oyna bahçede" diye beni ortamdan uzaklaştırma çabası merakımı arttırmıştı.

-“Tamam” diyerek üst kata çıkan merdivenlerin en başına çıkıp oturdum ve aşağıdan gelecek sesleri dinlemeye başladım. Duyduğum her sözcüğe bir anlam yükledim çocuk aklımla. Ama birleştirmeye başlayınca korkunç gerçekle yüz yüze geldim. Mahallemizin en mazbut ve en güzel kadını ölmüştü. Ya da öldürülmüştü. Kapalı kapılar ardında kazanlar kaynıyordu. Ve her kafadan bir ses çıkıyor. Gerçek mi, dedikodu mu ayırt edilemiyordu.

Dizlerini döve döve morartan diğer komşumuz, ölen kardeşine mi, kardeşinin hakkında çıkan dedikodulara mı yansın. Hem ağlıyor hem gözyaşlarını başındaki tülbendin ucuyla silerken etrafında sıralanmış, ağzından çıkacak her sözcüğü merakla bekleyen komşularına bakıyordu.

-Suçsuzdu benim bacım, güzelliği başına bela oldu. Yapmaz evlatlarına bu kötülüğü.

Ya bize? Bize de yapmaz. Başımızı öne eğdirmez derken kendi söylediklerine de inanmak ister gibi bakıyordu çaresizce.

Çobanlar bulmuştu cansız bedenini. Parçalanmıştı. İntikam almak istercesine.

Ben kocasıyım. Yıllarca aynı yastığa baş koydum. Benim karıma iftira atıldı. Kim kıydı?
“Kim bu kötülüğü bize yaptı?” derken ağlamaktan kurumuş göz pınarlarını elinin tersiyle ovuşturuyordu. Başı önünde, çocuklarına çaresizce bakıyordu.

Ben en büyük çocuğu, ilk göz ağrısı kızıyım. Annem yapmaz. Bizi düşünür. Beni düşünür. Anasının adı orospuya çıkmış kızı kimse istemez derken, annesinin mi, kendisinin mi kaderine ağlıyordu? Bilinmez. O kadar acının yaşandığı bir ortamda küçük teyzesi kızın bu sözleri üzerine; "o nasıl laf, senin annen kötü kadın değil. Hem sen oğlumla evleneceksin" diye işsiz güçsüz oğlunun başını da bağlama telaşına düşmüştü. Yangından mal (!) kaçırmak derdi vardı.

Ben, mahallenin en güzel, en akıllı kadını. Yuvasını kurmuş, çocuklarını doğurmuş. Eşine ve çocuklarına bağlı. Yediği önünde, yemediği ardında-ki kocamın her gün başıma kaktığı laf- kimsenin gözüne gözüm değmedi yıllarca. Taa evimizin karşısına O gelip taşınana kadar. Gözü gözüme değene kadar. Gönlüm kuyruklu yıldız gibi ona kayana kadar. Gözüm kör olmuştu sanki. Ne kocamı, ne evlatlarımı ne de el âlem denilen örgütlü dedikodu yapan mahalleliyi.

Yanlış mı yaptım? Beni öldürdüklerine göre evet. Yanlış yaptım. Kurulu düzeni bozup,sevdim. Sevdiğimi sandım.

Peki katilim kim? Herkes bunu merak ediyor. Kapalı kapılar ardında bunlar konuşuluyor. Ve herkes birbirinden kuşku duyuyor değil mi?

Meğer insanı sevdiği de öldürebilirmiş.