Herkesin hayallerini derinden süslemiş bir köy vardır.
Kiminin hayali bir dağ köyü, kiminin ise muhteşem bir orman evi.
Belki de, küçük bir orman evine sığdırılmış tatlı anı ile ömür boyu mutlu olanımız da vardır.
Bizim gibi insanlara çoğu zaman o kadarcık anı da yeter.
Hayattan daima almayı hedefleyen kişilikler değiliz, sonuçta
Genellikle vermekten haz alan insanlarız.
Şampiyonlar Liginden son anda elenmektense, köy kahvesinde iki kelam söyleşmeyi yeğleyebiliriz.
Mutluluk, Şampiyonlar Liginde oynamak değil aslında.
Mutluluk, kendi liginde sağlam kalabilmek.
Mutluluk, geçmişte de, bugünde de ne olduğunu unutmamak.
Hele hele paranın verdiği gazla, hak etmediğimiz hayatlarda boğulmamak; işte asıl mutluluk bu olmalı.
KÖYLERİN ASALETİ
Şimdilerde eski köy evlerine asaletlerini geri kazandıran renovasyon (yenilemeler) işlemleri gerçekleştiriliyor.
Ne yazık ki, köylerimizin asaleti uzun bir süre önce ellerinde anıldı.
Terk edilmiş evler ve tarım alanları ile boş yerleşkeler yaratıldı.
İçi boşaltılmış köy hayatları, şehirlere olan göç olgusunu hızlandırdı.
Şimdi yine eskiye doğru bir dönüş var.
Şimdi, yeni binaların, kentlerin sıradanlığı hepimizi fazlasıyla sıkıyor.
Ortalama bir hayat süren şehir insanın bahçeli evlere olan özlemi giderek artıyor.
KÖY STATÜSÜNE GERİ DÖNÜŞ
Son beş yıldır, Kuşadası'nın köylerinde yaşanan "mahalle olma" ızdırabına ne demeli?
Şampiyonlar Liginde oynamak gibi hayalleri olmayan mütevazı insanlara, nedir bu zorlama?
Nedir bu dayatma? Neyseki yanlıştan dönülüyor.
Orda bir köy var uzakta.O köy bizim köyümüzdür.