Ortadoğu’da ilginç mevzular yaşanmaya devam ediyor. Suriye Halk Meclisi tarafından, Türkiye’nin Hatay’da ki varlığının bir işgal olduğunu ve bir gün Hatay’da Türk varlığının sonlandırılacağına ilişkin açıklaması ilginç ve komik bir Ortadoğu fıkrası olarak karşımıza çıkmıştı. Zaman zaman Hatay’ı Suriye haritası içinde kullanan belgeler ve haritalar yayınlayan Şam rejimi bu hadsiz eylemlerini hadsiz söylemler ile de desteklemektedir. Aşırı ırkçı Baas Arap rejimi propagandasını sürdürmekteyken, Türk Dış Politika Uzmanları ise Suriye ile nasıl ilişkileri iyileştirebiliriz fikri ile uğraşmakta. Beşar Esad ile uzun süredir barışılması ve anlaşılması üzerine yazılmış olan tüm tezler böylelikle gerçekliğini ve anlamını yitirmiştir. Öncelikle Esad ile anlaşılabilmesi için Esad’ın Suriye’yi kendi yönetebilmesi gerekmektedir.
Suriye’nin Hatay mevzusunda ki bu tutumu kesinlikle kendi başına alabilecekleri bir karar da söylem de değildir. Putin ve Hamaney arasında pinpon topuna dönen Esad, klasik bir diktatör olarak son çırpınışlarını yaşamakta. Rusya’ya sık sık giden Suriyeli yetkililer gerekli talimatları alarak geri döndüler. Türkiye’nin, Ukrayna’ya sattığı TB-2 Bayraktar sonrası Rusya ile bir kriz yaşanmıştı. Rusya’nın karşısında Kırım’da Ukrayna’nın yanında yer alınması Rusya ile karşı karşıya gelmemize neden olmuştur. Bu durum, elbette Suriye meselesine yansımıştır. Suriye içinde ki ABD destekli PKK yapılanması bir yana Rusya’nın, Esad’ı kışkırtarak Türkiye’nin üzerine göndermesi çok net her şeyi açıklamaktadır.
Suriye, Hatay’da ki Türk varlığını sorgulayacağına İsrail’e verdiği Golan’ı sorgulamalıdır. Osmanlı Devletine ait Şam ve Suriye bölgelerinin kime ait olduğunu, Suriyeli yetkililere bildirmekte ayrıca fayda var. Bir kukla yönetimi haline bürünen Esad, Rusya ve İran etkisiyle anlamsız söylemler ve tutarsız politikalar içine hapsolmuştur. Yaklaşık 10 yılı aşkın bir siyasal kriz içinde olan Suriye’nin eski haline geri dönmesi için Türkiye yoğun mesai harcamıştır. Türkiye’nin, Suriye için askeri, ekonomik ve insani olarak mücadelesine karşılık Suriye’nin Hatay açıklaması bir hüsrandır. Bu sürecin Esad gitmeden düzelemeyeceği netleşmiştir.
Geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri ile on yıl aradan sonra bir iyileşme ve anlaşmalar girişimi yaşanmıştı. İlişkilerin oldukça kötü olduğu BAE yönetimi ile bu iyileşme oldukça fazla abartıldı. Her zaman belirttiğimiz üzere, Uluslararası İlişkilerde devletlerin daimi dostlukları ve daimi düşmanlıkları yoktur, devletlerin yalnızca çıkarları vardır. Nitekim bu söylem bir kez daha haklı çıkarak, on yıl aradan sonra tekrar ilişkilerde iyileşme süreci yaşandı. Bu süreç zaman zaman iyi bir düzlemde ilerlerken, kriz anları ve sorunların da yaşandığı süreçler yaşanacaktır. Türkiye ziyareti sonrası Birleşik Arap Emirlikleri Tahran’ı da ziyaret etmiştir. Sembolik olarak öne çıkan bu anlaşma ve ziyaretlerin asıl amaçlarına bakılmalıdır. Ortadoğu’da son dönemde yeni bir hikaye yazılmakta ve yeni bir süreç başlamaktadır.
Bölgede, BAE ile olduğu gibi İsrail ile de Mısır ile de ilişkilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz ki, BAE gibi Türkiye aleyhine onlarca yıldır politikalar sürdüren bir aktör ile iyileşme sağlanabiliyor ise İsrail ve Mısır ile de sağlanabilir. Diplomasinin ruhuna uygun davranılması gerekmektedir. İsrail, yeni düzende Arap bölgesine tamamen entegre olmuş durumdadır. Tüm Arap anlaşma ve işbirliklerine dahildir. İsrail için ekonomik ve bölgesel bir entegrasyon sağlanmıştır. Doğu Akdeniz meselesi başta olmak üzere birçok bölgesel krizde İsrail ve Mısır ile olası bir işbirliği Türkiye için çok kıymetli olacaktır.
Son dönemde Burkina Faso, Nijer, Etiyopya, Cezayir ve Sudan’da yaşananlar ve bu bölgelerde oluşan Fransız Nefreti göstermektedir ki, Türkiye’nin Afrika politikası başarılı olma yolunda ilerlemektedir. Uzun süredir Türkiye, Afrika’ya hem maddi hem manevi yatırımlar yaptı. Bu yatırımların karşılığını yakın süreçte alacaktır. Bölgede oluşan Fransız nefretine karşılık inşa edilen Türk sevgisi ve Türk yakınlığı gözle görülür bir gelişmedir. Bu bağlamda, sıcak gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Türkiye’nin 2023’e giden süreçte çok dikkatli iç ve dış politikalar yapması gerekmektedir. Türkiye, yakın gelecekte birçok bölgede jeopolitik kavgalar içerisinde yer aldı ve almaya devam ediyor. Tamda Cumhuriyetimizin 100. Yılına doğru giderken bölgesel bir güç olan Türkiye, fırsatları iyi değerlendiren, bölgede öne çıkan aktör olmaya devam edecektir.