Şeyma Keşkekçioğlu – Araştırmacı, Yazar
Mustafa Kökmen – Siyaset Bilimci, Yazar
Bir devletin bekası denizcilik faaliyetlerini geliştirmekten geçmektedir. Küresel sistem içerisinde birçok aktör deniz çalışmaları ile ön plana çıkmaktadır. Savunma, ticaret, ulaşım ve birçok kilit noktanın anahtarı denizcilikten geçmektedir. Denizlere önem vermeyen devlet kuşkusuz gerilemeye mahkumdur. Bu hipotezin tarihte birçok örneği bulunmaktadır. Çoğu devlet bunu fark etmese de denizcilik dünün, bugünün ve yarının en önemli parçasıdır.
Denizciliği öncelik haline getiren devletlerin büyük güç olduğu ve dünyaya yön verdikleri su götürmez bir gerçektir. Dünya ekonomisinin büyük bir kısmını denizler sağlamaktadır. Denizlere gereken önemi vermeyen devletlerin istikbalinin olması mümkün müdür? Bu anlamda Denizciliğin literatürde geniş bir karşılığı bulunmaktadır. Her medeniyetin nev-i şahsına münhasır bir denizcilik geçmişi olduğu gibi Türk tarihinde de deniz ve denizcilik üzerine farklı dönemlerde gelişmeler yaşanmıştır. Bu çalışma, temel olarak Osmanlı Devleti döneminde “Denizcilik” kavramı üzerine gerçekleşmiş olan süreçleri ele alacaktır. Osmanlı’nın denizlere bakışı ve 21.yy. dünyasının denize verdiği önem mukayese edilecektir.
Osmanlı Devleti üç kıtaya hakim olmuş büyük bir bölgesel devlettir. Osmanlı Devletinin en çok yükseldiği ve büyüdüğü dönem denizciliğe önem verdiği dönemler olmuştur. Bunun sebebi ise oldukça aşikardır. Osmanlı sivil ve askeri denizciliğe oldukça önem vermiştir. Birçok liman kurmuş ve bu limanları gözetmiştir. Osmanlının yükselme ve düşüş süreci denizciliğe verdiği önem ile paralel olmuştur. Jeopolitik konumu hasebiyle Osmanlı Devleti birçok farklı devlet ile sınır ve komşu olduğundan, başta güvenlik ve savunma ihtiyacı çerçevesinde denizci bir devlet olmak durumundadır.
Bu bağlamda; Osmanlı Devleti’nin denizcilik tarihi üç döneme ayrıldığını söylemek mümkündür: Derya Beyleri Dönemi(1324-1390), Kaptan-ı Derya Dönemi(1390-1867) ve artık Osmanlı’nın denize verdiği önemin azalmaya başladığı, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar giden dönem olan Bahriye Nazırlığı Dönemi(1867-1922). Bu çalışma kapsamında bahsi geçen dönemler sırası ile incelenecektir.
Derya Beyleri Dönemi(1324-1890)
Osmanlı Devleti’nin ilk Derya Beyi Kara Mürsel Beydir. Mürsel Bey tarafından gönderilen 24 gemilik kuvvet ile Osmanlı Deniz Kuvvetine gidecek ilk kararlı adımları atmıştır(1324). O dönemde İstanbul’un fethi henüz gerçekleşmemiş ve denizcilik mevzusunda Osmanlı Devleti henüz gelişmemiş durumdadır. İlk Osmanlı Tersanesi bu dönemde Karamürsel; de kurulmuştur(1327) ve burada ilk Osmanlı savaş gemisi yapılmıştır. Karamürsel denizciliğin merkezi haline gelmiştir. Bu anlamda Osmanlı denizciliğinde Karamürsel bir milat olmuştur.
Kaptan-ı Derya / Kaptan Paşalar Dönemi(1390-1867)
Modern Anlamda denizlerin teşkilatlanması Sultan Yıldırım Beyazid döneminde başlamıştır.(1389-1403). İlk deniz üssümüz olan Gelibolu Deniz Üssü bu dönemde tamamlanmıştır. İlk Kaptan-ı Derya ise yine bu dönemde Saruca Bey olmuştur. Bu Dönem içerisinde İstanbul Tersanesi Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulmuş ve bu tersane dünyanın en büyük tersanesi olmuştur(1455). Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesinden sonra(1512-1520) Osmanlı Kızıldeniz ve Hint Okyanusunda da kendini gösterme şansı bulmuştur. Türk denizciliği yine bu dönemde altın çağını Sultan Süleyman ile yaşamıştır. Bunun en geçerli sebebi Barbaros Hayrettin Paşa’yı Kaptan-ı Derya olarak atamasıdır. Barbaros Hayrettin Paşa denizcilik hakkında imrenilen bilgilere sahiptir. Yeni gemiler inşa ettirmiş, donanmayı kuvvetlendirmiş ve Preveze Deniz Savaşı’nda (27 Eylül 1538) üstün zaferi ile gücünü ve üstün zekasını göstermiştir. Osmanlı Cerbe Deniz Muharebesi’nden de (14 Mayıs 1560) Kaptan-ı Derya Piyale Paşa önderliğinde zaferle çıkmıştır. Bu zaferde Turgut Reisin büyük payı olmuştur. Kanuni’den sonra gelen padişahlar maalesef ki denizlere ve denizciliğe aynı duyarlılığı göstermemiş ve bunun sonucunu İnebahtı Savaşındaki(1571) yenilgiyle görmüştür. Bu savaşta Uluç Ali Reis kendi birliğini korumayı başarmış ve II. Selim tarafından Kaptan-ı Derya olarak atanmıştır. Bundan sonraki yıllarda denizlerin ihmali daha çok artmış ve oldukça ağır yenilgiler yaşanmıştır ve gerileme hızlanmıştır.
Bahriye Nazırlığı Dönemi(1867-1922)
Bu dönemde öyle bir olay olmuştur ki denizcilik faaliyetlerinin üzerine bir kara bulut gibi çökmüştür. Osmanlı donanması Osmanlı-Rus Harbinde yenilgiyi önleyemediği iddiasıyla (1877-1878) II. Abdülhamit tarafından 33 yıl Haliç’ atıl tutulmuştur. Bu sürede hiç yol almamış gemiler gücünü yitirmiş, çürümüş ve hasar görmüştür.
Bahsi geçen dönemlerde görülen şey şudur ki; Osmanlı’nın yükseliş dönemleri denizcilikteki başarıları ile paralel olmuştur. Ve ne yazıktır ki Osmanlı’nın düşüş dönemleri de denizcilikteki başarısızlığı ile paraleldir. Denizlere verdiği önemi yitiren Osmanlı güçsüzleşmiş ve üzücü bir gerçeğe doğru hızlı bir ilerleyiş gerçekleştirmiştir. Denizlere sahip çıkmak bir tercihten öte zorunluluktur. Kalıcı olmak ve büyümek isteyen devletler bu altın sırra kulak kabartmalıdır. Nitekim, ABD tüm dünyaya Deniz Kuvvetleri ile ün salmış bir devlettir. Aynı şekilde İngiltere bir dönem üzerinde güneş batmayan topraklar olarak nitelendirilen bölgelere denizlerdeki gücü ve hâkimiyeti ile ulaşmıştır. Günümüzde Türkiye jeopolitik konumu itibariyle denizler ile çevrili ve küresel aktörlerin odak noktası pozisyonunda bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de, Ege’de Deniz hukuku ve küresel kriz meseleleri uzun süredir gündemde yer almaktadır. Deniz Teorisi fikrine sahip Alfred Mahan’ın Teorisi bugün 21.yy.da hala geçerliliğini korumakta ve devam etmektedir. A. Mahan’ın ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın ortak ifadesiyle, “Denizlere hakim olan Cihana hakim olur.”