İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. (Ziya Paşa)
2014 yılında İstanbul'daki Boat Show tekne fuarında ailesinin kendisine hediye olarak 100 bin Euroluk tekne aldığı çocuğun gözyaşları gelir bazen aklıma. "Beni en çok çeken şey motorun yaptığı dalga köpürtmesi, anlayamazsınız" gibi bir şeyler söyleyerek ağlıyordu. Hepimiz güldük, eğlendik ve dalga geçtik. Çünkü çocuk haklıydı, anlayamamıştık. Anlayamadıkça da haykırarak gülmeye devam ettik. Sosyal medya sallandı, ülkede gündem oldu ama yine de anlayamamıştık. Aradan geçen sürede hâlâ daha anlayamıyorum. Sanırım henüz o ekonomik yeterliliğe ulaşamadığımdan anlayamıyorum.
Neyse.. Zamanı gelir de belki bir gün anlarım, konumuz o değil. Bazı haberler vardır, olumsuz hiçbir yanı bulunmamasına rağmen içeriğinde ters giden bir şeyler vardır. Bankacılık düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre 2018 yılı sonundan günümüze kadar hesabında 1 Milyon lira ve üzerinde parası olan mudi sayısı 13 Bin kişi artmış. Yani 4 ayda 13 bin kişiyi milyonerler sınıfına eklemişiz.
Ne güzel, demek ki parası olan sayısı artıyor. Arttıkça da artmaya devam ediyor. Allah daha çok versin gözümüz yok. Dahası da var tabi. Örneğin milyonerlerin hesabında bulunan toplam mevduat 1 trilyon 109 milyar 859 milyon liradan 1 trilyon 205 milyar 798 milyon liraya çıkmış. Aradaki o ufacık artışı (yaklaşık 100 milyar TL) bile idrak etmeye birçoğumuzun gücü yetmiyor maalesef. Biraz rakamı küçülterek ifade etmek gerekirse milyoner başına düşen ortalama mevduat 6 milyon 251 bin lira dolaylarında. Bankaların mevduat faizleri oranından yola çıkarak kabaca bir hesap yaparsak, 1 Milyon lira mevduatın ortalama getirisi 20 Bin lira civarında. Buradan yola çıkarak ortalama bir milyonerin aylık sadece faiz geliri 130 bin lira dolaylarında. Çok da değil milyonerimiz. Hepsini toplasan 200 bin kişi etmiyor, 192 bin kişi dolaylarında.
Şimdi kıyas yapabiliriz işte. Ortalama bir zenginin sadece faiz geliri 65 asgari ücret ediyor.
Bizim orta direğe gelince…
Garibim ayağını yerden kesecek bir araba alır, 10 kuruş az yaksın diye LPG taktırır.
Çok mutludur, ailesi ile bir yemeğe çıkmak ister, hanımı müdahale eder “O parayla 2 kilo et alır yarısını size yediririm, kalanını yemeklere atarım”
Ailecek bir çay bahçesine gitmek ister, hanımı para vermeyelim çaya, ben termosa demlerim parkta içelim der.
Patronu babacan bir adamsa çalıştığı iş yerinden 5-10 lira yemek parası verirler, o paradan 3-5 kuruş artsın diye evden çökelek, domates getirip onu bir köşede yer.
Yani o çocuk haklıydı, anlayamazdık. Anlayamıyoruz. Ziya paşanın da dediği gibi, bizim terazi o sıkleti çekmiyor. Fakat zenginle fakir arasındaki mesafe giderek açılıyor. Zengin zevk-ü sefa içerisinde hesapsızca gününü gün ederken bizim orta direk kuruşları biriktirerek yaşam mücadelesine devam ediyor.
Aklıma Tevfik Fikret’in şu dizeleri geldi istemsizce
Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Yine atalarımız haklı çıktı. Zenginin malı, züğürdün çenesini yordu. Kalın sağlıcakla…