2022 yılında Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati (bana göre bu gün yaşadığımız ekonomik sorunların mimarlarındandır kendisi) ihracatın ve üretimin artırılması için hazine destekli (düşük faizli) krediler kullandırmıştı. Bu kredileri kullananlar “amacı dışında kullanmayacağım” dese de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından yapılan bir araştırmada bu paraların çok büyük bir kısmı ile döviz alındığı ortaya çıkmıştı.

Bu konuyla ilgili “BU SENE DE ZENGİNİN CEBİ FAKİRİN PARASIYLA DOLDU” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz. (link: https://www.aydinhedef.com.tr/bu-sene-de-zenginin-cebi-fakirin-parasiyla-doldu)

Bu arada hatırlatmakta fayda var, Sayın Nebati 2 Aralık 2021 – 4 Haziran 2023 arasında görev yaptı. Göreve geldiğinde 1 ABD Doları 13,85 TL iken yaklaşık 18 ay sonra görevi bıraktığı gün 22,50 TL dolaylarındaydı.

Buradan şunu anlamalıyız. Hazineden, bizlerin parasıyla “çok üretim yapacağım, ihracatla ülkeme döviz sokacağım, ben vatanperver bir iş insanıyım” diye kredi alanlar, bu parayı dövize yatırıp hem ülke ekonomisini allak bullak ettiler hem de haksız bir kazanç elde ettiler. Bugün de bu paraları faize yatırıp, bize bankalar aracılığıyla “kredi olarak” satarak para kazanmaya devam ediyorlar.
İşin özeti şu aslında; sistem o kadar acımasız ki, devletin eliyle bizim sırtımızdan zengin oldular ve geldiğimiz noktada hepimizi kendi hesaplarına çalışan işçileri yaptılar. Biz kazanıyoruz, kasayı onlar kapatıyor.

Tabi ülkemizde bu tarz girişimlerin cezalandırılması bir yana daha çok ödüllendirildiğini hesaba katarsak sonrasında ne oldu? Hemen ifade edelim, Sayın Nebati’den koltuğu devralan Mehmet ŞİMŞEK, ben dahil büyük bir kesimde umudu yeniden yeşertti. Özellikle kamu harcamalarında kontrol ve tedbir uygulamalarıyla bildiğimiz Sayın Şimşek’in ilk olarak bütçe açığının kaynağı kamu israfına yöneleceği düşüncesi oluştu.

Bakan Şimşek’in de ilk açıklamaları o yöndeydi. Fakat icraatlar açıklamalarla aynı doğrultuda olmadı. Bizler devletin şefkatli elini beklerken şamarlar bir o taraftan bir bu taraftan inmeye başladı. Önce faizler artırıldı ve kredi muslukları kesildi. Kredi kartıyla işini çevirenler için nakit kullanımı ve taksit kısıtlaması gibi tedbirler alındı. Esnaf odasından kredi çekenlerin kredi faiz oranları yükseltildi, ek vergiler ek tedbirler derken fatura yine bizlere kesildi.

Geldiğimiz noktayı birkaç rakamla özetleyecek olursak Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2024 yılı Temmuz ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 827,7 milyar TL, bütçe gelirleri 730,9 milyar TL ve bütçe açığı 96,8 milyar TL olarak gerçekleşti. Merkezi yönetim bütçe giderleri Temmuz ayı itibarıyla 827 milyar 706 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz harcamaları 92 milyar 539 milyon TL olarak gerçekleşti.

Bu devasa faiz ödemeleri ile bu açık kolay kapanmaz.
Diğer taraftan bu kadar sıkı politikalara rağmen Mayıs ayından itibaren düşmesi beklenen ve bir türlü düşürülemeyen enflasyon gelecekte çok büyük bir patlamanın öncü ve en büyük göstergesidir.

Peki bizleri ne bekliyor?
Emeklilerle ilgili durumu biliyorsunuz, EYT’lilerin yükü yakın bir zamanda emeklileri rahatlatacak bir açıklamanın yapılmayacağının en net göstergesi.
Üç senedir yüksek zamlarla rahatlatıldığı düşünülen asgari ücretliler, başlangıç noktasından çok daha kötü durumda olsalar da bu günler daha iyi günleri. Tahminim o ki, 2025 yılında enflasyonun çok altında (yüzde 25-35 bandında) bir zam oranı ile karşı karşıya kalacaklardır.
Ülkemizde 16 milyon emekli, 6 milyon da asgari ücretli çalışan olduğu hesaba katılırsa aileleri ile birlikte 50 milyonu aşkın bir nüfus uzun bir süre açlık sınırının altında yaşamaya mahkum olacak gibi duruyor.

Gönül ister ki olaylar böyle gelişmesin ben de yazdıklarımdan mahcup olup özür dileyeyim. Fakat görünen köy kılavuz istemez.
Kamu harcamalarında top yekûn bir tasarrufa gidilmedikçe bu işin en önemli ayağı olan “yönetime güven” tesis edilemez.
Kayıt dışı ile mücadele edilip vergisiz kazanç vergilendirilmezse artan vergiler kayıtlı tüccar ve esnafın yüzünü güldürmez.
Sağlıkla kalın, huzurlu yaşayın..