142. yılını kutlayan İstanbul Ticaret Odası (İTO), 800 bin üyeye ulaşarak Paris’ten sonra Dünya’nın en büyük ikinci odası unvanını aldı. Haberi okuyunca aklıma ilk gelen bu odanın yıllık bütçesi oldu.
Çok basit bir hesapla, ortalama üye aidatını 10 bin TL olarak kabul ettiğimizde 8 milyar gibi devasa bir aidat geliri oluşmaktadır. Bu sadece aidatlardan oluşan ve en az olabilecek gelir. Diğer gelirlerini bilmemiz mümkün değil.
Aidat demişken, eski bir Ticaret Odası çalışanı olarak hep sebebini merak ettiğim bir aidat türü vardır: Munzam aidat… 
Peki, nedir bu munzam aidat? 
Ticaret ve Sanayi Odaları tarafından üyelerinden şirketler için tahakkuk eden ticari bilanço kârının binde 5'i şahıslar için ticari kazanç matrahının binde 5'i kadardır. Munzam aidatın tavanı kanunda belirtilen üst limitten hesaplandığında 2024 yılı için 200.025,00 TL'dir.
Yani bir oda üyesi üye aidatına ek olarak 200 BİN lira gibi bir rakamı odaya aidat olarak verebilir. Neden bir ticari işletmenin kazancına bir sivil toplum kuruluşu zorla ortak edilir? Mantığı nerede bu işin?
Ülkemizde 365 oda ve borsa ile birlikte 3 bin dolaylarında esnaf odası bulunmaktadır. Temsil makamında olan bu kurumların olması konusunda veya meslek örgütlenmesinin gerekliliği konusunda bir itirazı olan yok aslında. Üyeliğin zorunlu olması, üye aidatına rağmen verilen ve zorunlu olan her hizmet için ya da yapılan her işlemden farklı isim altında para alınması ve bu paralarla saltanat sürülmesi şirazeyi kaydırıyor. 
Bazı odalarda lüks ve şatafat o kadar ileri boyutlara ulaşmış vaziyette ki, bilseniz/duysanız inanamazsınız! Birçok odada binlerce üyeye hizmet veren hizmet alanları, makam odalarının yarısı kadar. Paranın kaynağı üye, bir bardak içecek su bulamazken makam katlarında başkanların sekreterinin sekreteri ve makamdaki 3-5 kişiye hizmet eden hizmet personelleri mevcut. Seyahat ve ağırlama giderleri adı altında yapılan harcamaları bilseniz dudaklarınız uçuklar..
Konu dağılmasın, asıl mevzumuz bütçe.
İşin en doğrusu şöyle olmalı, oda bütçeleri ve harcama kalemleri detaylı bir şekilde üye ile paylaşıma açık tutulmalıdır. Üye istediği zaman yapılan harcamaları görebilmelidir. 
Bulunduğumuz coğrafya ticarete ve meslek örgütü yapılanmalarına çok da yabancı sayılmaz aslında. Kayseri’deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü’nde Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığında yapılan kazılarda bulunan tabletler incelendiğinde, 4 bin yıl önce yaklaşık 15 Kg. altın ve 12 ortaklı bir yapı Anadolu’nun bilinen ilk şirketine ait olarak kabul ediliyor. Anadolu’da önemli ticaret noktalarını ve bunların nizamını anlatmak için ayrı bir yazı kaleme almamız gerekir.
Yine ahilik denilen ve meslek örgütleri için son derece büyük bir öneme sahip olan teşkilat hem mesleklere yönelik etik kuralları hem de mesleğe yetişecek olan personel yapısını derinlemesine bir düzene oturtmuştur. Bugün bile İngiltere başta olmak üzere Avrupa Birliğinde birçok meslek kuruluşu kalite sistemlerinde Ahilik teşkilatının yapısını kaynak olarak kullanmaktadır.
Günümüzde milyarlık bütçeye sahip kurumların neredeyse hiç denetlenmemesi, bütçelerinin ve harcama kalemlerinin şeffaf bir şekilde açıklanmaması ve yönetimlerde yer alan heyetlerin üye aidatları ile kraliyet ailelerini kıskandıracak bir hayat yaşamaları “Biz o noktalardan bu noktalara nasıl geldik?” sorusunu sormamıza neden oluyor.
Haklarını yemeyelim, bizzat bildiğim, gördüğüm ve gözlemlediğim işinin ehli olan yapılar yok değil. Sayıları da tahmin edilenden fazla aslında. Fakat sistem denetlenmediği için çalışan kurumla sefasını süren arasındaki aleni fark görülmemekte ve bilinememektedir. Hâl böyle olunca da yapanın yaptığıyla kaldığı bir sistem ortaya çıkmaktadır.
Son olarak şöyle bir not geçmekte fayda var, ülkemizde meslek kuruluşlarının kalitelerini yükseltmek adına para vererek satın aldıkları ismine “kalite sistemi, akreditasyon sistemi” denilen ve temelinde ahilik teşkilatının kurallarını barındıran sistemler mevcut. Yani bizden aldıklarını bize tekrar satıp bizim kalitemizi artıran teşkilatların dayanağı da ahilik.
Hoşça kalın, esen kalın..