Yaklaşık bir asır boyunca bitmeyen savaş ve tarihin bugünlere getirdiği ibretlik bir millet… Afganistan, geçmişten bugüne imparatorluklar mezarlığıdır. İlk çağlardan günümüz Post- Modern dünyasına kadar yüzlerce uygarlık ortaya çıkmış ve Afganistan kültür ve kimliğini oluşturmuştur. Afganistan, bugünlerde kötü günler geçirmektedir. Geçmişte olduğu gibi Afgan milletinin yüzü gülmemektedir. 100 yıl önce İngilizlerin sömürmek üzere girdiği ve kan döktüğü, sonralarda Sovyetlerin komünizmi yaymak üzere girip dağıtıp yıkıp çıktığı ve son olarak 2001 El- Kaide’nin İkiz kule saldırısı sonrası ABD’nin girip 20 yıl sonrada Afganistan demokrasi istemiyor söylemleriyle çekip gittiği Afganistan’da işler bir türlü düzelmedi…
Tüm dünya Afganistan krizini farklı yönleriyle ele alırken, temel paradigma insan yaşamı, hak ve özgürlükler, demokrasi ve şeriat yönetimi tartışmaları, barış ve istikrarın nasıl tekrar sağlanabileceği üzerine olmuştur. Tüm ideolojiler ve aktörler bir yana sivil ve masum insanların huzur içerisinde yaşamaları konusu meselenin üzerinde bir öneme sahiptir.


ABD 2001-2021 SÜRECİ
Taliban Afgan şehirlerini tek tek ele geçirirken ABD ise hızlıca tüm askerlerini çekmeye başlamıştı ve Afganistan hikayesi ABD için artık Amerikan bayrağı göz önünde olmadan devam edecekti. 2001 yılında İkiz kulelere saldırı sonrası dönemin ABD başkanı G. Bush’un fikri ile Afganistan’a giren ABD, bu 20 yıllık süreçte Afgan etnik ve dini yapısını kurcalamış iç karışıklıklar ile Afgan milletine nefes aldırmamıştır. Yakın dönemde aynısını Irak’ta ve Suriye’de de tekrarlamış ve bir İngiliz diplomasi yöntemi olan modern emperyalizm ve Vekalet savaşları yöntemlerini kullanmıştır. Köklü bir devlet geleneği olmayan ABD’ye diplomasiyi İngilizler öğretmiştir. İngiliz diplomasi ve emperyalizm yapısı 18. Yy. – 20. Yy. aralığında dünyanın her yerinde kendini göstermişti. Bugün tarihe baktığımızda ABD’nin 1800’lerden 1900’lere kadarki etkin İngiltere’nin rolünü aldığını görmekteyiz. ABD tarih boyunca çıkar ve kazancının olmadığı hiçbir yerde durmamıştır ya da çıkar ve kazancının olduğu bir yerden de çıkmamıştır. Kuşkusuz ki 11 Eylül 2001 El- Kaide saldırısı söz konusu olmasaydı bugün dünya bu yaşanılanlara tanık olmayacaktı. ABD kendi elleriyle Usame Bin Ladin ve El- Kaide terör örgütünü oluşturdu ve sonralarda kontrol edemediği bir sürece girdi. ABD 20 yıl boyunca Afganistan’da maddi ve manevi çok şey kaybetti. Peki gerçekten kaybederek mi oradan ayrıldı? Uluslararası Sistemin en büyük ve küresel gücü ABD, radikal bir örgüte karşı kaybetmiş, korkmuş ve çekilmiş olabilir mi? Daha önceleri birçok kez Ortadoğu’da bulunan ve istediğini almadan çıkmayan bir süper güç devlet, 75 bin milisi olan ve kullandığı tüm silah ve mühimmatı ABD menşeli olan küçük bir örgütten korktuğu için mi askerlerini çekip gitmiştir? Bu soruları kuşkusuz ki cevaplarını da içlerinde bulundurmaktadır. ABD, Afganistan’da hedeflemiş olduğu İslam’ı terörle özdeşleştirme planını başarmış görünüyor. Ancak bölgede Rusya ve Çin’i olması gerekenden daha fazla rahatsız etti. Çin’in Avrupa ve Ortadoğu yolundan geçen ticaret geçiş noktası Taliban kontrolünde bulunuyor. Ve bu durum Rusya ve Çin’in Taliban ile görüşmeleri düşünmelerine yol açmış durumdadır.


TALİBAN NE İSTİYOR?
Taliban, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından yaşanan iç savaş sırasında ortaya çıktı. Örgüt her ne kadar resmi olarak 1994'te kurulmuş olsa da çoğu savaşçısı Sovyetlerin Kızıl ordusu ile savaşmış, bunun için CIA tarafından gizlice desteklenmiştir. Bugün Taliban radikal İslam anlayışı ile Afganistan’ı şeriat ile yönetmek istemektedir. Öncelikle Taliban’ın bu örgütsel yapısıyla devlet yönetemeyeceği çok açıktır. Afganistan coğrafi ve jeopolitik yapısı gereği (Afganistan’ın büyük bir kısmı dağlardan oluşmaktadır) dağlarda gezen ve 94 yılından bu yana eğitimsiz ve gelişmeye kapalı bir şekilde hayatlarını sürdüren bu insanların devlet yönetebilmeleri mümkün değildir. Diğer bir bakış Şeriat isteği ve Radikal İslam anlayışıdır. Bilinmektedir ki, İŞİD (DAEŞ) terör örgütünün derdi nasıl ki İslam değilse bugün Taliban’ın derdi de İslam ve Şeriat değildir. Daha henüz Dar’ül Harp ve Dar’ül İslam fikrine sahip olmayan ve kullandığı silahı bile Batı’dan alıp tekrar Batı’ya yönelttiğini sanan, Şeriat kavramının hakikatini ve Allah’ın yönetim algısının bilincinde olmayan bu örgütün nasıl şeriatı doğru uygulaması beklenebilir? Şeriatı kadınları okutmamak, çalıştırmamak, erkeklerin sakal bırakıp sarık takması zanneden hoşgörü ve iyilikten bihaber İslam’ı zorlaştırarak uygulamaya çalışan Taliban ne yazık ki ne Şeriatı uygulayabilir ne de Afganistan’ı istikrarlı bir şekilde yönetebilir. Klasik Realist teori, insan doğasının ve iç güdüsünün güç ve iktidar isteği içerisinde olduğunu belirtmiştir. Taliban’ın boş iktidar isteği ne yazık ki teorik olarak da uygulanış itibariyle de başarısız olmaya mahkumdur. Uzun yıllar başta Pakistan, Çin, ABD, gibi devletlerden destek alan Taliban tüm hipotezlerde başarısız olacağı çok nettir. Filistin içerisinde aynı iddialara sahip HAMAS örgütü gibi bir örnek yakın dönemde başarısız olmuştu. Bugün İslam coğrafyalarında sıklıkla yaşanılan bu radikal örgüt yönetimlerinin şimdiye kadar başarılı olmuş olanı yoktur. PKK gibi her aileden zorla bir erkek çocuğu kaçırarak milisleri arasına almaya çalışması, sürekli kadınları öldürmeleri ile gündeme gelmesi, eğitim ve gelişme anlamında her yolu kısıtlaması göstermektedir ki Taliban, Afganistan’ı 12. Yy. dönemine geri götürmek istemektedir.


TÜRKİYE MESELENİN NERESİNDE?
Türkiye durduğu çizgiyi her zaman korumuştur. Afgan insanların huzur ve barış içerisinde yaşamasını her fırsatta dile getiren Türkiye, Afgan Müslümanlar için endişe duymaktadır. Türkiye bölgede Afganistan devletinin istikrarı için bulunmaktadır. Afganistan lideri Eşref Gani ülkeyi terk etmişti. Aynı şekilde 30 yıl önce Taliban tarafından köşeye sıkıştırılan Kuzey İttifakı lideri Abdürreşid Dostum bugün tekrar başarısız olmuş ve Afganistan’ı terk etmiştir. Bölgede Özbek asıllı Türk temsilcisi olan ve Afganistan’da laik bir devlet kurulması mücadelesi veren Dostum bir kez daha başarısız olmuş ve Afganistan Solu ve demokratları umutlarını yitirmiştir. Diğer yandan Şah Mesut ve Taliban ortak noktaları şeriat istemeleri olmasına rağmen iktidar mücadelesi vermektedir. Ve Şah Mesut direnişe devam etmektedir.
Türkiye, Afgan göçmenler ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. Cumhurbaşkanımızın açıklaması üzerine 300 bin Afgan göçmen ülkemizde yaşamaktadır. Ve Afganistan konusunda en çok çekindiğimiz nokta Suriye mevzusundaki gibi bir göçmen krizi yaşanması durumudur. Türkiye, Kabil havalimanının güvenliğini sağlamak ve Türk vatandaşlarının haklarını korumak amacıyla bölgedeki varlığını sürdürmektedir. Ancak etnik ve dini meselelerin olduğu bölgede Türk askeri ciddi provokasyonlara maruz kalabilir. Türk askerinin muhatap olduğu örgüt, radikal ve hiçbir şeyden sorumlu olmayacak olan bir iş bilmezler topluluğudur. Türkiye’nin bölgedeki yardımı Afgan milletinin yanında yer alarak bir hükümetin kurulması olabilir. Bölgede süper güç devletler gibi büyük bir rolümüz bulunmamaktadır. Savaş içerisinde 70. yılına giren Afganistan’da, Türkiye’nin, çeşitli etnik gruplar arasında mevcut husumetlere taraf olmaktan kaçınması da hayati önemdedir. Bu tür girişimlere tevessül eden, Pakistan başta olmak üzere, hiçbir ülke Afganistan batağına gömülmekten kurtulamamıştır. (Yetkinreport) Ülkemiz yetkilileri şunu iyi anlamalıdır: Türkiye ne Taliban’ı ne Afganistan’ı kontrol edemez ve değiştiremez. Bu noktada yalnızca Batı’nın baskısıyla Afgan göçmenler Türkiye’ye yöneltilmeye çalışılmaktadır. Bu durum ise ne yazık ki bir kazanım değildir.