Kırmızı yakalı, siyah cübbeli üç kişi oturuyor, kahverengiyi griye çalan salonda. Bütün dikkatler, tahta parmaklıkların ardında. Saçları kesilerek kısaltılmış, cezaevinden iki jandarma nezaretinde mahkeme salonuna getirilmiş bir sanık. Eroin bağımlısı. Annesini öldürmekten yargılanıyor. Bir gün önce annesinden aldığı broşu kumara yatırdığı saatlerde bir kahvehanede kıskıvrak yakalanıp derderst edilmiş. Yargılamanın son celsesi. Sonra salondaki avukat, gazeteciler, şahitler, komşular, jandarmalar, daktilo sesi...
Giriş sahnesinde karanlık merdivenlerden biri tırmanıyor. Beton merdivenlerin sonu bir üst kattaki kapıya çıkıyor. Kareli ceketi olan bir kişi yalnız yaşayan bir kadının evine giriyor. Kapı gıcırtısı, yaşlı kadının duyduğu son ses oluyor. Katil onu elleriyle boğuyor. Ziynetlerini alıp gidiyor.
Yeniden mahkeme sahnesi. Hakim, annesini öldürdüğü söylenen kumar düşkünü bir eroin bağımlısını sorguluyor:
-“İşletin dilinizi, ellerinizi işlettiğiniz gibi...” Sanık cevap veriyor:
-“Dehşet içindeyim Reis Bey, kriz içindeyim! Ben ellerimi annemi boğmak için işletmiş değilim!” Reis Bey soruyor:
-“Eroin krizi mi geçiriyorsunuz?” Sanık,
-“Ben suçluyum Reis Bey, biliyorum. Ama benim suçum anne katilliği değil. Bitirim yerlerine düşmüş, eroine alışmış olmak, en yüksekten en aşağıya düşmüş olmak. Belki belamı bu yüzden buluyorum. Ama, ben anne katili değilim.” Hakim hiddetleniyor:
-“Bunların hepsi edebiyat! Suç her zaman bu edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap verin!”
Polis ifadesi okunuyor sanığın sonra. Cinayet gecesi, İzmit’e gitmiş-gelmiş. Reis Bey soruyor:
-“Cinayet gecesi eroin almış mıydın?” Sanık,
-“Eğer o gece eroin almışsam cinayeti benim yapmış olmam mı lazım?” Reis:
- “Onu düşünmek bizim işimiz!” Sanık en sonunda tekrar edeceği cümleleri söylüyor:
-“Reis bey peşin kararınıza dayanak aradığınızı biliyorum. Kararlısınız, beni asacaksınız. Fakat ruhum sizi bu dünyada ve ötelerde adım adım takip edecek. Ben kendi nefsimden çok şey çektim Reis Bey. Ben nefsimden razı değilim. Sizse nefsinize mağrursunuz...” Reis bey;
-“Bu romantik tarz kafi” diyerek sanığı susturuyor.
Sonra mahkeme sanığa idam cezası veriyor. Yazıyor, Nişantaşı cinayetinde idam kararını yazıyor... Yazıyor yazıyor, Meclis’in idam kararını onayladığını yazıyor... Bir adam cezaevinde çıldırıyor, “Annemi ben öldürmedim...” Gardiyanlar alıp doktora götürüyor onu idamdan önce şu sözlerle, “İnsan yalan söyler ama, yalan sayıklamaz.”
Deli gömleği giydirilen mahkum Reis Beyin karşısına getiriliyor son kez.
-“Ölümü, metanetle karşılamanız güzel. Sizden yeni bir adam peydahlanmış, duruşmalardaki adama benzemiyorsunuz, Avrupa’da felsefe tahsili, şu bu derken, herşeyde yarım kalmak. Sonra her türlü serserilik, kumar, eroin. Nihayet anne katilliği. Ağlanacak hal.” diyor Reis Bey. Mahkumunsa son cevabı şu sözler oluyor:
-“Etmeyin Reis Bey, siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz. Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerinde haklısınız. Fakat, ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış, sizin kalbinizden. Buz çölünde yol alıyorsunuz. Reis bey mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim. Allah sizi de arındırsın...” İdam sahnesi ve perdeler kapanıyor.
Arkası gelecek yazımızda ……..