Geçen Haftanın Devamı...
--“Öyle mi? Parti benim partim. Yani kimin hangi konuyu uzatacak olup kimin hangi konuyu kısa keseceğini ben belirlerim!” diyerek çıkıştı Açelya.
--“İşte bu yüzden ilişkimiz yürümedi. Sürekli her şeyin sahibiymişsin gibi davranıyorsun!” dedi Edis.
--“Asıl ilişkimiz senin yüzünden yürümedi. Ne olursa olsun beni suçlayıp duruyorsun. Hiç hatanın sende olabileceğini hesaba katmıyorsun!” diye kendini savunmaya çalıştı Açelya. Edis’in söylediklerinin bir doğruluk payı olduğunun, ne kadar kabul etmek istemese de farkındaydı. Artık bu noktada ikisi de birbirlerinin yüzüne doğru bağırmaya başlamışlardı. Aralarındaki gerginlik o kadar artmıştı ki bir ip olsalardı kopmamaları mümkün değildi. Eh, ne de olsa senelerin birikimiydi bu birbirlerine bağırdıkları. Senelerdir oturup insan gibi konuşamadıkları rahatsızlıkları.
--“Yeter! Senden başlayarak her şeyi bitireceğim. Şu kaprislerin yetti artık!”
dedikten sonra Edis, ceketinin iç tarafından bunca zamandır gizlediği bir silahı çıkardı ve Açelyanın kafasına doğrulttu. Açelya başının dönmeye başladığını hissediyordu. 100 yıl da düşünse ölümünün eski eşinin elinden geleceğini akıl edemezdi. Ne kadar kavga etseler de o öyle biri değildi. Öyle biri olamazdı. 4 sene önce severek evlendiği adam onun başına bir damla gözyaşı bile dökmeden silah dayayamazdı.
Onların kavgaları sadece ayrılık acısındandı. Öyle olmalıydı. Onlar daha birbirlerini seviyorlardı hala. Ya da seviyorlar mıydı? Birbirlerini sevmemelerine rağmen karşı tarafı incitmemek için kendilerini sevdiklerine mi inandırıyorlardı yoksa? Açelya artık anlamıştı.
Sevgi kavramı aslında bu ilişkinin içinde bir saniyeliğine bile bulunmamıştı. Bu ilişki sadece yalandan ve nefretten ibaretti ve artık ikisi de çoktan bunun farkındaydı. İkisi de hiçbir şey söylemiyor, sessizliğin onların yerine konuşmasını bekliyorlardı. Ortamda ruh karartıcı bir sessizlik oluştu. Olayın büyüklüğünün getirdiği ağırlık ortama çökmüştü. Açelya aldığı her nefeste akciğerlerinin yandığını hissediyordu. Aldığı her nefesin son nefesi olabileceği düşüncesi ise bu duruma hiç yardım etmiyordu. Edis de çok farklı bir durumda değildi. Sessizliğin yoğunluğu arttıkça şu an birini öldürmekte olduğu düşüncesi beynine yavaş yavaş oturuyordu. Elini yavaşça tetiğin üzerinde sabitledi. Olabildiğince yavaş davranarak tetiği kendine doğru çekmeye başladı. Tetiği yavaş bir şekilde çekerse Açelya’nın hissedeceği acı azalacakmış gibi hissediyordu. Onun canını yakmak istemiyordu. Onu öldürmeyi hiç istemiyordu. Silahını yanında sadece olası kötü bir durumda kendini savunabilmek için almıştı. Neden silah çektiğini bilmiyordu. Kendini kontrol edemiyordu. Tam tetiğin son kısmına geldiğinde durdu. Emin değildi. Ama artık geri adım atmak için çok geçti. Bu ana kadar gelmişti. Bunu yapmak zorundaydı. Tetiği çekti. Gürültülü bir patlama sesinden sonra Açelya’nın vücudu bir anda yere yığıldı. Yerler yavaş yavaş kan olmaya başladı. Edis öylece bakıyordu. Yapmıştı. Onu öldürmüştü. Kafasını kaldırdı. Duvarlara kan sıçramıştı. Tekrardan Açelya’nın vücuduna baktı. Gözleri kararıyordu. Elindeki silahı tutamaz hale geldi. Silah yere düştü. Bütün vücudu uyuşmaya başlamıştı. Dizleri üzerine çöktü. Gözünden istemsizce akan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Kulakları çınlıyordu…