Dış görünüş sizi yanıltmasın. Bazı insanların dışı çiçek gibi olsa da içi kin, nefret, öfke, yalan dolu. Bazılarının ise dışına bakmak bile istemeyiz, konuşmak istemeyiz ama içindeki gül bahçesini de bilmeyiz.
İnsanlarla ancak konuşarak muhabbet ederek gerçeği görebiliriz.
Birini tanımak ve yargılamak için önce muhabbet etmek konuşmak gerekir. Bir hikayede karşıma çıkan olay bu düşüncelerimin ne kadar doğru olduğunu gösterdi.
Padişah iki köle almıştı. Padişahın kölelerini sınaması gerekiyordu. Onları tanımak, sınamak için konuşmak istedi.
Önce birini yanına çağırdı. Tatlı dilli, hoş sözlü bir adamdı. Konuştukça padişah hayrete düştü. Sanki bir deniz vardı kulun içinde.
Sonra onu gönderdi ve diğer kulu çağırdı yanına. Kul konuşmaya başladı mı baktı ki ağzı kokuyor, dişleri kapkara.
Yine de onu dinlemekten vazgeçmedi ve dönüp şöyle dedi:
“Senin yoldaşın senin hakkında konuştu, bana senin kusurlarını anlattı.
Neredeyse beni soğutuyordu senden. Senin için hırsızdır, namussuzdur, kötülerle düşer kalkar dedi. Şimdi sen de onun kusurlarını anlat bana.”
Köle: “Zaten,” dedi, “O hep doğruyu söyler. Eğer benim için bunları söylemişse doğrudur, ben kendi kusurlarımı göremem. Onun kusurları ise sevgidir, vefadır, doğruluktur, zekâdır, cömertliktir, yardımseverliğidir.”
Bunun üzerine padişah:
“Padişahın kölelerini sınaması gerekir, onu fazla övme,onu sınayacağım, sonra utanırsın” dedi.
Köle yine de onu övmekten çekinmedi. Derken Padişahın huzurundan ayrılan köle geri döndü, padişahın huzuruna tekrar çıktı. Hem güzel yüzü, hem güzel sözü olan o köleyi görünce padişah ona iltifatlar etti:
“Ne güzel yüzün var, ama ah keşke o kulun dediği kötü huylar olmasaydı sende.”
Köle bunu duyunca arkadaşını kötülemeye başladı. Öfkeyle aklına geleni söyledi.
Padişah, “Sus!” diyerek onu susturdu.
“Bu imtihanla sizi tanıdım artık, onun ağzı kokuyor ama senin canın kokuyor.”