Türkiye’nin ve birçok ülkenin siyaset mecrasında karşılaştığı bir sorun “siyasi kutuplaşma ve radikalleşmedir”. Halkın çoğunluğunu temsil eden siyasi iktidar icraatların yürütücüsü görevini üstlenirken, muhalefette iktidarın doğru gitmeyen icraatlarını eleştirir ve nasıl doğru yapılmalıdır fikrini gündeme getirir. Siyaset mecrasında her geçen gün artan kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve üslubunu yitirmiş bir siyasi dil hakim olmaktadır. Birbirine hakaret eden liderler, ağıza alınamayacak üslupta sözler cezalar, belalar.. Peki toplumda bu kadar sert dilin ve kutuplaşmanın karşılığı var mıdır? Türkiye halkının yakın geçmiş siyasetinde hizmetleri olan Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’ın siyaset dilinden hiç de rahatsız değillerdi. Onlar naif ve nezaketli bir üslupla siyasi söylemlerini kitlelere pekâlâ da duyurmuş ve kitleleri seferber etmişlerdi. Birbirlerini eleştirirken bile kişiliklerine, şahsiyetlerine zarar vermeden yapıyor ve siyasî mizahi anlayışı da öğretici kılıyorlardı. Kutuplaştırıcı liderlerin yada tek liderlerin egemen olduğu ülkelerde toplumu bölünmeye ve ayrıştırmaya götürüldüğü görülmektedir. Uzun yıllar iktidarda kalan liderler seçmenlerine partizan bağlılıklar ve kimlikler oluşturabilmektedir. Örneğin, Venezuela’da Hugo Chavez ve selefi Maduro gibi liderler toplumun temel fay hatlarını değiştirmede önemli rol oynamaktadır. Toplumsal bölünmüşlük ile oluşturulan siyasi kutuplaşma, iletişimdeki agresiflik nefret diline ve siyasî şiddete dönüşürken, ülkelere de büyük zararlar vermeye devam etmektedir. Topluma verilen bu büyük zararlardan ise kutuplaşmayı benimseyen siyasi partiler fayda sağlarken, bölüştürücü siyasetlerinden de ne yazık ki vazgeçemediklerini görmekteyiz. İktidar da muhalefette de ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyasetten bir çıkar beklentisi durumunda kalıp çözümsüzlüğe yol açmaktadır. Ortak bir pozisyon alamayan halkın ihtiyaçlarını ve beklentilerine cevap veremeyen siyasilerin şunu çok iyi bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Siyasal iletişim stratejilerine bakış açısını değiştirmeyen yeniden gözden geçiremeyen siyasi yapıların, sandıkta seçmenin cevabının da onlara çok öğretici bir dil kazandırdığını bildiklerini ümit ediyorum. Siyasetteki kutuplaşmayı azaltıcı yönde nasıl bir çaba verilir? Medyanın da kutuplaşmayı artırıcı rolü bu anlamda çok önemlidir. Kitle iletişim araçlarının kamuoyunda algı oluşturma, gündem oluşturma ve kaygı yaratma süreçleri ile siyasilerin kutuplaşmasına yeri geldiğinde de hizmet ettiğini görmekteyiz. Medyanın yanlış ve kirli bilgiyi yani dezenformasyonu yaymak engellemek ve radikalliği azaltmak için bu anlamda girişimlerde bulunması ve direnç oluşturması gerekir. Son olarak siyasi dilin temizlenmesi için kurallar, normlar ya da reformlardan ziyade zihniyetlerin değişmesi ile insanların birbirlerine karşı hangi görüşte olursa olsun saygı ile yaklaşılması gerçeği yatar. Yani “farklılıklarımızı ayırmadan, tahammülsüzlükleri ortadan kaldırarak” ...