Stres, bedene ya da egoya yönelik gerçek ya da algılanmış tehdit olarak tanımlanmaktadır. Bu peşinizdeki bir aslan da olabilir veya sadece bir çaresizlik hissi de. Depresyon, anksiyete, üzüntü, düşük sosyoekonomik statü, boşanma, yalnızlık ya da işsizlik gibi psikolojik veya toplumsal bir stres kaynağı da olabilir. Enfeksiyon, soğuğa maruz kalmak, çevresel toksinler, ağrı, aşırı egzersiz, sigara, alkol gibi fiziksel stres kaynaklarının da olması muhtemeldir. Aşırı kilolu olmak da ciddi bir stres kaynağıdır. Kilolu bireye fiziksel ve psikolojik etkisi vardır. Aşırı kilolu olmak, daha fazla stres hormonu üretilmesine ve bu hormonların tehlikeli bir sarmal şeklinde kronik olarak artmasına neden olur; bu da depresyona, hafıza kaybına, kemik kaybına, kalp hastalığına, kansere ve bağışıklık sistemi hastalıklarına yol açar.
Stresle ilgili tüm fizyolojik olayların başlaması için tehlikenin gerçek olması gerekmez, bizi etkileyeceğini inanmamız yeter. En büyük stres kaynakları, başka şeyler veya insanlar değil, bizim onlar hakkındaki düşüncelerimizdir!
Günümüzde ikinci beyin olarak adlandırılan bağırsaklar, beyin ile sinir sistemi aracılığı ile bağlantı kurar. Stres tepkisinden sorumlu sinir sistemi, bazı şeyleri yavaşlatır, yağ depolanmasına neden olur, metabolizmayı yavaşlatır, kan şekerini artırır, mide yanması, reflü ve kabızlığa neden olur. Bağırsaklardaki besinlerin geçiş süresi uzarsa çürüme ve mayalanma gerçekleşir. Bu da bağırsaklarda tıkanma ve birikimlere; kendi kendine zehirleme, kronik yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü ve depresyona neden olur. Gevşeme tepkisinde sorumlu olan sinir sistemi ise, yiyeceklerin sindirilmesini sağlar, yağ yıkımını artırır ve kan şekerini düşürür. Kendimizi gevşemiş ve güvende hissettiğimizde bedenimiz yiyecekleri sindirip, işlemeye programlamıştır. Stres ya da tehlike durumunda ise, enerji yiyeceklerin sindirilmesine değil, bu olumsuz durumdan kurtulmaya harcanır. Bu yüzden stresliyken, açlık artar, metabolizma yavaşlar ve kilo alırız.
Beyin kronikleşmiş bir stres altında ise hormon dengesini yitirir. Bu hormon dengesizliklerinin sağlık ve kilo verme becerisi üzerinde ciddi etkileri vardır. Stres altındayken, kortizol hormonu salgılanır. Stresle bağlantılı tüm olaylardan sorumlu olan kortizol hormonu salgılandığında, doygunluk hissini veren leptin hormonuna olan hassasiyet azalmaktadır. Bu durum fazla yemek yeme eğilimini artırır. Vücut sadece metabolizma hızını yavaşlatmakla kalmayıp, daha fazla kalori alımını tetikler. Bu dengesizliğe bağlı olarak da kilo alırız. Uzun süren hiç geçmeyen stres, insülin direncine, cinsel dürtülerde azalmaya ve kısırlığa neden olabilmektedir. Ayrıca kas kütlesinde azalma ve özellikle karın bölgesinde yağlanmaya neden olur. Kolesterol, kan basıncı ve trigliserid düzeyleri artışa geçer. Bağışıklık sistemi uyarılır. Vücut paslanma, iltihaplanma sürecine girer. Tiroid hormonu tembelleşir.
Hayatımızda stres kaçınılmazdır ancak onu yönetebilmek, muhtemel sağlık problemlerinin önüne geçebilmek adına oldukça önem arz eder.
*Stresinizin kaynağını belirleyin! Stres seviyenizin azaltmanın ilk yolu, sizi neyin strese soktuğunu belirlemek ve bunu ortadan kaldırmaktır. Eğer bunu kendiniz başaramıyorsanız uzman desteği almaktan çekinmeyin.
*Sizi rahatlatacak aktivitelerde bulunun! Spor, meditasyon, yoga, ibadet
*Stresi azaltan besinlerden yararlanın! Rafine şeker ve fazla karbonhidrat alımını azaltıp, omega-3 yağları, lif ve B kompleks vitaminleri, çinko, C vitamini ile antioksidan besin tüketimini artırarak, kan şekeri ve insülin kontrolünü sağlayabilirsiniz.
*Yeterli uyuduğunuzdan emin olun! Yetersiz uyku, doygunluk sinyalini gönderen leptin hormonu seviyesinde düşmeye neden olur. Uykusuzluk vücutta stres yaratarak, kortizon hormonu seviyesini yükseltir ve iştah artışına yol açar.