Ardı arkası kesilmeyen zamlar, hayat pahalılığı, her gün bir yenisi eklenen kötü haberler ve toplumun gidişatının iyiye gitmediğine yönelik öngörüler… Tüm bu unsurlar toplumun büyük bir kısmının her gün gündeminde ve stres kaynağı olmuş vaziyetteler. Sokağa çıktığımız anda hayattan şikâyet eden insanları kolaylıkla bulabilir hale geldik. Büyük bir hata içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Her şeyin sorumlusu bizmişiz gibi kendimize psikolojik bir fatura kesip stres ve depresyona teslim olmamalıyız. İlk kavramamamız gereken şeylerden biri kontrol edemeyeceğimiz noktada olan konulara zaman ve enerji ayırmamamız gerektiğidir.

***

Toplumun kaderini insanların farkındalık seviyesi belirler. Bireyler hak ettikleri yöneticilere er ya da geç kavuşurlar. Kendi hakkında hiçbir farkındalığı olmayan, insan doğasından bihaber, yaşamdan keyif almaktan uzak, karnı doyduğunda yatıp ölmeyi bekleyen, adeta bir çiftlik hayvanından farksız bireylerden olmamalıyız.

***

Yaşadığımız topluma yapabileceğimiz en büyük iyilik bireysel devrimimizi gerçekleştirmektir. Bireysel devrim gerçekleştiğinde kolektif bilincin bize dayattıklarını teker teker sorgulamaya başlayıp bize iyi gelmeyen her şeyi reddeder hale geliriz. Bir şeyler yapmadan önce kendimize soracağımız iki soru keşfederiz: Bu şeyi yaparken birine veya kendime zarar verecek miyim? Bu şeyi yapmak bir başkasının özgürlük alanını kısıtlıyor mu? Keşfettiğimiz bu iki soruya da samimi bir şekilde ‘’Hayır’’ cevabını verdiğimizde dilediğimiz her şeyi yapmakta özgür oluruz. Bu düşünce tarzı her zihinde bir otomatik düşünceye dönüşse kanunlara dahi ihtiyacımız kalmayabilir.

***
Hayata dair farkındalığımız arttığında ve cehaletimiz azaldığında etki ettiğimiz insan sayısı da artmaktadır. Farkındalığı ortalamadan sıyrılıp daha da artmış bir zihne sahip olduğumuzda diğer insanlar tıpkı gölgelik arayan kuşlar gibi etrafımızı saracaklardır. Bizler sandığımızdan daha fazla bir biçimde etrafımızı etkiliyor ve etrafımızdan etkileniyoruz.

***

Bireysel devrim kolektif bilince dair her şeyi masaya yatırıp bunlar benim tercihlerim mi yoksa bana dayatılanlar mı diye sormakla başlar. Sorular yeni soruları doğurur ve en nihayetinde ‘’Yaşamın amacı nedir?’’ sorusunu karşımıza çıkarır. Yine sıradan insan zihninin bir alışkınlığı olarak bir formül bekliyoruz. Ancak yaşam bize tabakta hazır bir anlam sunmaz. Bu anlamı hepimiz kendimize özel bir formülle yaratmalıyız.

***

Benim için göl kenarında güneşlenmek yaşamımı anlamlandırırken bir başkasının yaşamını lüks arabalarla drift yapmak anlamlandırabilir. Bu konuda tek bir doğrunun olmadığını kabullenelim. Değerli okurlar, yaşadığımız toplumun geleceği bireylerin kendi başlarına düşünüp sürü psikolojisinden kurtulup kurtulamayacağıyla daha önce hiç olmadığı kadar ilişkili bir vaziyette. Platon demokrasiyi egemenliğin bilgisi ve farkındalığı düşük olan bireylerin eline geçebileceği için kötü bir şey olarak değerlendirmiştir. Tüm toplum cehaletten kurtulup bireysel farkındalığını arttırma yolunda ilerlemediği sürece demokrasi aynı kesimhaneye giden farklı yollar olmaktan öteye geçemeyebilir. Karar sizin.

***

DİĞER YAZILARI