Geride bıraktığımız kaos kaplı birkaç yılı hatırlayalım. Tamamen hayatta kalma içgüdüsüyle hareket ettiğimiz, uyandığımızda stres dolduğumuz günler yaşamaktaydık. Her birimiz kendimiz için bir şeyler yapmak bir yana günü sağ salim bitirdiğimize şükreder olmuştuk. Ve toplam nüfusun %99’u herhangi bir sorun yaşamamasına rağmen sadece almış olduğu haberler nedeniyle başına gelmemiş şeylerin korku ve stresini yaşadı.
***
‘’Peki ya ihtimaller?’’ diyeceksiniz şimdi, oraya gelelim. Evet istenmedik durumları sizin de yaşama ihtimaliniz mevcut. Sınırsız olasılıkla dolu bir evrende yaşadığımızı göz önünde bulundurmayı unutup sadece en kötüsüne odaklanmamıza kızıyorum ben. İnsan zihni neye odaklanırsa onu büyütmekte çok usta.
***
Dünya tarih boyunca asla güllük gülistanlık bir yer olmadı. Buna karşın kaos ortamlarında dimdik durabilen güçlü bireyleri de tarih asla unutmadı. Koşullar her ne olursa olsun kişinin kaderi kendi ellerindedir. Ben kaderinizi başkalarının ellerine sorgulamaksızın teslim etmenize kızıyorum. Savaş veya salgınların baş gösterdiği, yağma ve iç savaşların zehir gibi ülkeden ülkeye yayıldığı bir dünya hayal edelim. Düşünmesi bile tedirginlik yarattı değil mi? Halbuki insan ırkı çevre şartlarına çok hızlı uyum sağlar. Bu hayalimizdeki şeyler gerçekleşse dahi uyandığımız her yeni günde yaşamımıza devam etmenin yollarını arıyor olacağız.
***
Kendimizi zayıf hissettiğimiz için hayatlarımızda baş gösteren en ufak tehlikede dahi hemen korku tüm bedenimizi ele geçiriyor. Üstesinden gelinen tehlikeler değil midir insanı yücelten? Yaşam her anıyla keyif verici hale ancak biz yüceldiğimizde gelir. Bu yücelmenin yolu da korkulardan arınmaktan geçer. Neyden korkuyorsak önce onun üzerine yürümeliyiz. Sahip olduğunuz gücün farkına ancak bu şekilde varabilirsiniz.
***
Zihnimize çocukluk yıllarımızda korku, kaygı ve koşulsuz itaat adlı zehirli tohumlar ekildi. Birey olarak her birimiz kendini keşif yolculuğuna çıkmadığı sürece de tüm hayatımız bizim tercihlerimiz olmayan bir yöne doğru akıp gidecek ve son bulacak. Yaşınızın hiçbir önemi yok, bir şeylere geç kalmış hissetmeyelim lütfen. 70 yıllık ortalama bir ömürden uyku, okul, iş ve temel ihtiyaçların işgal ettiği zamanı çıkardığımızda geriye birkaç yıl kalıyor. Bu birkaç yılda birkaç dakika bile kendi hakkımızda düşündüysek çok azınlık bir gruba mensup olmuş oluruz. Yeryüzünde insanların çok az bir kısmı kendileri hakkında düşünmeye zaman ayırıyorlar.
***
Uyandığımız her gün yeni hayatımızın ilk günü ve asla ikinci gün gelmiyor. Şartlar ne olursa olsun günden güne yüceldiğimiz bir yaşam inşa etmek kendi ellerimizde. Nietzche bir yazısında ‘’İnsan aşılması gereken bir varlıktır’’ der. Buna bir tefsir getirmek istiyorum: İnsan ona dayatılanı aşmalı ve kendini keşfetmelidir, aklınıza gelebilecek her konu buna dahildir.
***
Sözlerimi izlediğim bir filmden etkilendiğim bir sahneyle sonlandırayım: Ormanda yaşayan bir kabile daha gelişmiş bir medeniyet tarafından istilaya uğruyor ve çıkan savaşta kabile neredeyse bütün üyelerini kaybediyor. Zapt edilen kabile reisi istilacılar tarafından infaz edilmek üzereyken kabile reisinin oğlu babasının az sonra ebediyete intikal edeceğinden korkup ağlamaya ve feryat etmeye başlıyor. Bu acı tabloyu gören kabile reisi son sözlerini söylüyor: ‘’Korkma oğlum, ormanına asla korkuyu sokma’’ Ormanınıza asla korkuyu sokmamanız dileklerimle…
***