Zamanın ikileminden arta kalmış çeşitli diyaloglara eşlik etmekteyim. Kimsesiz ruhların biçareliğinde günahlarını ölçmeye kalkışan insanların avareliğine gülümsemekteyim. Dengesiz girdaplar esintilerini sunarken bizlere ben olmanın ben olmadığı bir dünya keşfetmekteyim. Birbiri ardına gizlenmiş diğerlerimin feragat edişlerini diğerlerimden esirgemekteyim.
Ne ne dediğimi bilmekte ne de ne anladığımı sezmekteyim. Birtakım ipuçları vermekteyim kendime kendimle ilgili lakin sınava girerken eşsiz cevaplar peşindeyim. Sorgusuz sualsiz meşk eylediğim ahvalimle cenk eylemekteyim. Nedir ne değildir diye sorarken eşrafıma kendimle çelişmekteyim. Yanlış olduğumu bilmekteyim ama doğruya doğru taraflarımın kaygılarını da dinlemekteyim. Bilmediğimi bilmediğimde bildiğimi bilmeyerek bilgimi taçlandırmaktayım.
Anlaşılmak düsturuna boyun eymiş başatlık peşinde koşan insanları izlemekteyim. Sabahları adımlarken telaşe içindeki boşluğun hiçlikle olan iç çekişmelerini görünce birbirlerinden nefret eden insanları bilemekteyim. Durmaksızın devam eden hengameler içerisinde dışarıda kalmış kıskançlıklarla yüzleşmekteyim.
Vücutlarındaki deri parçalarını birbirlerine göstererek ilham beşiğinden uzaklaşanların kurdelelerini kesmekteyim. Bilinmeze doğru meşk eylerken ben, kendim ve özüm eyyamcılarla gönül eğlendirmekteyim. Hiçbir şeye takılmadan akıntılarca sürüklenen bilirkişileri seslendirmekteyim. Her an devam eden silsilelerin içerisinde gezinmekteyim. Son nefesimi verene kadar bedenimleyim.
Elbet sonsuzluğun bir yakasından tutacağım ve o işveli boşluklarla buluşacağım. Korkularımla uçuşacağım ve sonra sonrayı suçlayacağım. Önce önceyi, hep hepi, biz bize söyleşirken boş gözlerimi gard olarak kullandığım sizi… Yazmak guslüne vacip olduğum ilk ana şükrediyorum ve hiçliğimin karıncalarına binerek bu yazımı terk ediyorum.