Üniversite tercihlerinde seçeceğiniz alan sizin ilerideki hayatınızda meslek kavramı üzerine oturtacağınız hayatınızı büyük oranda etkileme olasılığına sahip olacaktır. Bu nedenden ötürü alanın günümüzde revaçta olması veya gelecekte tutacak olan mesleklerden birisi olması yahut iyi bir gelir sağlaması seçim yapacak adayları büyülemesin. Siz seçeceğiniz meslek ile bir ömür geçireceksiniz eğer bu mesleği yaşamınız ile bezeme kararı alıyorsanız. Kendi içsel dünyanızda özünüze dönüp baktığınızda şahsınızın gerçekten içinde bulunmak istediği ve ileriki süreçlerde bu meslek dalını yapmaktan memnuniyet duyacağı bir alan seçimi yapıp yapmadığınızı çokça düşünün.

Vereceğiniz kararlarda ileriki aşamalarda değişiklik yapma imkanınız olsa da bu sizin kısa olan ömrümüzde vakit harcamanıza neden olur her ne kadar o deneyimin de size farklı bir bakış açısı kazandırma ihtimalini önemsesek de. Üniversite okumak ve sadece üniversite diploması almak için tercih yapıyorsanız yapmamanızı tavsiye ederim keza üniversite öğrenimi sürecinde harcayacağınız 4-5 belki de daha fazla yılı özünüze daha çeşitli zenginlikler katmak için kullanabilirsiniz. Çevremize baktığımızda özellikle ailelerin seçim yapacak olan çocuklarını dolaylı yollardan etkilediklerini görüyoruz.

Anne veya baba olmak isteyip de olamadıkları meslek dallarını çocuklarının seçmesi için baskı yapıyor. Bu baskıyı yapma hakkını da çocuğun ekonomik olarak ona bağlı olmasını kullanarak kendinde görüyor. Bu ailenin aynı zamanda kendi birlikteliklerine de yaptığı bir saygısızlıktır. Çoğu anne baba evladının kendini kurtarmasından bahsediyor. Kendini kurtarma ifadesini açtığımızda da içinden sabit düzenli bir gelir, -ki bu genelde yaşamı idame ettirebilmek için gerekli olan miktar ve fazlası olursa da göz çıkarmayacağı düşünülen bir miktar oluyor- yaşantısında itibar göreceği, - itibar kavramını açtığımızda da toplum tarafından onaylanan, insanların hürmet gösterdiği ki bu kendisiyle çelişiyor bir yerde çünkü çoğu aile evladının doktor olmasını isterken ülkemizde doktorlar dövülüyor ve hoyratça neredeyse 24 saat çalıştırılıyor-zorluk çekmeyeceği, – bu zorluk kelimesinin içini açtığımızda da karşımızda masa başı iş, fiziki açıdan yorgunluk çekmeyeceği bir iş gibi bir şey çıkıyor- gibi özellikler istiyor.

Bu aileler çoğunlukla sabit bir daire içerisine hapsedildiğini düşündüğüm kalıp yaşam şemalarıyla oluşturdukları zihinlerini yine çoğunlukla evlatlarının hislerine açmıyorlar. Kim bilir bu kalıp şemalara hapis olmuş aileler yüzünden sadece ülkemi baz alırsak bile kaç tane özündekini yaşayamayan insan bu köhne devinimler yüzünden içsel buhranlara sürüklenip evrilerek farklı meslek dallarında bir ömrünü heba etmiştir. Zaten bir dönüp baktığımızda etrafımıza gerçekçi bir gözle saf bir şekilde kaçımız yaptığımız işten memnuniyet duyduğumuzu söyleyebiliriz ki. Ahmet amcayı babası okuldan alıp sanayiye verdi diye kaporta ustası oldu. Ayşe abla annesi öğretmen olsun kendini kurtarsın dedi diye öğretmen olmak zorunda kaldı. Mehmet abi işin içinde çok para var diye uluslararası ticaret okudu veya Mustafa babasının dükkanının başına geçecek olsa bile gidip işletme okuyup 4 yılını heba edip geldi. Şimdi gelin bu hayatlardan birinin içine girelim. Ayşe abla öğretmenlikten mezun oldu. İş bulamadı. Atama yok. Özel okullara başvurdu deneyimsiz diye almadılar almaya kalkışanlar da 5 yılın ardından -kesinlikle küçümsemek için söylemiyorum- bir yemek kuryesinin aldığı maaştan bile az maaş teklif ettiler. Ayşe abla oturdu bir yıl da KPSS sınavına hazırlanmak için harcadı. 4 yıl öğretmenlik, bir yıl KPSS, toplam 5 yıl etti.

Sınavın olduğu yıl atama olmadı. Ayşe abla 1 yıl da bunun için bekledi etti 6 yıl. Sonunda Ayşe abla atandı bir şekilde torpilli dalkavuk masalarından geçerek. Sonra kimse Ayşe ablaya sormadı sen nerede öğretmenlik yapmak istiyorsun diye hobbala yurdumun doğu köşesine 4 yıl mecburi şark görevi. 4 yılda oradan gitti. 10 yıl. Ayşe abla geldi 33 yaşına henüz istediği bir şeyi yapabilmiş değildi. Derslere girerken bezgindi. Yaşamaktan nefes almaktan memnun değildi. Öğrencileri de bu somurtkan öğretmeni pek sevmediler. Dersleri de pek sıkıcıydı. Bu yüzden çoğu derslerini dinlemedi bile Ayşe ablanın. Onlarca öğrenci o dersten yoksun kalacak şekilde o yıllarını geçirdi. Sezin. Ayşe ablayı ülkeme vurun, neden gelecek nesilde bir şeylerin eksik kaldığını analiz edin. Sonra bu Ayşe ablanın dersine giren öğrenciler bu branştan soğudu ve bir daha Fen Bilgisine, Bilime, fiziğe ilgi duymamaya başladılar. Abartmıyorum bu çocukluktan başlayarak etkisini sürdüren bir süreç. Bir çok kişiye matematiği fiziği sevmemelerini sorduğumda çoğu öğretmenine bağlıyor. Tabi müfredatın berbatlığı da ayrı bir konu. Ayşe abla 33 yaşından sonra memleketine atama istedi geri döndü. Annesi bu sefer tutturdu hadi evlen diye. Pek de çekingen biriydi Ayşe abla kendisine bir eş adayı bulamamıştı. Acaba niye çekingendi kendisine hayatının o en kritik dönemlerinde seçim hakkı tanımayıp, tüm kararlarında dolaylı yoldan baskı yapan annesi ve babası yüzünden miydi? Aynı anne baba ananeler tarafından hürmet gösterilme mecburiyetine koşturuluyordu, tıpkı Alice Miller’in bahsettiği toksik pedagoji kavramında olduğu gibi.

Ayşe ablanın evleneceği eş adayını da annesi buldu. Adama pek bakmadı annesi kafası uyuşur mu birlikte bir ömür geçer mi diye. Sonuçta adam da öğretmendi ve maaşı vardı. İki öğretmen maaşıyla gül gibi geçinirlerdi. Olmuştu işte kızı kendini kurtarmıştı. Evlendiler. Ayşe ablayı buruk bir hava kaplamaya başladı bu günlerde. Bir şeylerin ters gittiğine dair vicdanında, içinde durmadan körüklenen bir ateş kaplıyordu ruhunu. Bazı anlar sessizce saatlerce dalgın dalgın düşünür olmuştu. Annesi, babası ve eşi bu durumu pek önemsemediler. Dişe dokunur bir şey olması gerekiyordu onlar için. Oldu da. Ayşe abla intihar etti. Cenazesinde annesi ne diye ağıt yakıyordu söyleyeyim onu da. Neden? Neden? Kızım neden yaptın bunu “bana”? Kızı öldükten sonra bile bencilliğinin cümlelerini döküyordu annesi dışarıya. Neden yaptın bunu “bana”? Evet sanırım Ayşe abla hata yapmıştı. Annesine danışması gerekliydi intihar edip etmemesi gerektiğini neticede hayatında tüm kararları o almıştı. Alın, evirin çevirin buna benzer 5612 tane daha hikaye çıkarırsınız zorlanmadan. Hikaye gerçek bir kurgudur, tıpkı hayat gibi.