Kışın ayazında anne baykuş yumurtalarını sıcak tutmak adına olanca gücüyle çabalıyordu donmamaları için. Rüzgarla birleşen soğuyun asi çığlıkları gözlerindeki masumiyetin mecburiyetindeki zorba yaşama içgüdüsünün meylini yansıtıyordu anne baykuşun. Beş tane yumurtası vardı. Baba baykuş çiftleşmeden sonra arkasına bakmadan yoluna devam etti.
Kışın yiyecek azlığının üstüne bir de hava şartları eklenince anne baykuşun işi iyice zorlaşmıştı. Olab oldu uyduruk zaman tabiri geçti. Yumurtaların birisi diğerlerinden daha geç çatladı. İçinden beyaz ıslak tüylerin içerisinde anne baykuşa merhaba diyen yavru kardeşlerden sonuncusu çıktı. Anne baykuş bazen yavruları yalnız başına bırakmak zorunda kalıyordu yemek bulmak için.
Geri döndüğünde midesinden çıkardığı yemek parçalarını yavruların çığlıkları arasında eşit miktarda paylaşmaya çalışıyordu fakat yumurtadan son çıkan yavru kuşun önünden ona düşen payı çoğunlukla alıyorlardı diğer yavrular. Doğa zalim yüzünü gösterircesine eritiyordu yumurtadan son çıkan yavruyu.
Ezilmişlik hissini zihninde doğurmuş olsa gerek ki yavru baykuşun bedeni diğerlerinden daha küçük kalıyordu. Anne baykuş yemek arayışından her döndüğünde diğer yavrular yemeğin çoğunu aralarında kapışarak çığlıklarla birbirinin önünden alıyor fakat son doğan yavru kuş bu hengameye ayak uyduramıyordu.
Sonraları yemek kıtlığı iyice artmaya başladı. Anne baykuş son haftalarda neredeyse hiç yemek bulamamıştı. Bu duruma dayanamayan yumurtadan son çıkan baykuş iyi soğuğa yenik düşmeye başladı ve halsizliğinden yerinden kıpırdayamaz hale geldi.
Anne baykuş uzun süre daha yemek bulamayacağını hissediyordu. Soğuk gittikçe etkisini arttırıyor, rüzgarın felaket çığlıklarının uçmasını bile engeller hale geldiğini seziyordu. Gün geldi, yumurtadan son çıkan baykuş daha fazla dayanamadı ve öldü.
Anne baykuş onu kanatlarının altından uzaklaştırdı ve diğer yavruları kenetledi bedenine. Diğer yavrular da gün geçtikçe yemek kıtlığından dolayı halsizleşiyorlardı. Anne baykuş kafasını yavaşça ölen yavruya çevirdi ve o zorba hayatın doğurduğu mecburiyetteki bakışlarını ölü bedenine doğru dikti.
Yapılacak pek bir şey yok gibiydi. Soğuklar geçeceği benzemiyordu. İçerisinde kodlanan annelik dürtüsünde yavruların yaşaması gerektiği yatıyordu. En azından yaşatabildiği kadarının yaşaması gerekiyordu. Anne baykuş usulca sokuldu ölen yavrunun yanına. Diğer yavrular ayazın bedenlerine işlemesinden ve açlıktan dolayı çığlık çığlığaydı. Anne baykuş ölü yavrusunun bedenini diğer yavrulara doğru ittirmeye başladı. Diğer yavrular için onu parçalara bölerek paylaştırdı hepsine.
Onları doyurmanın verdiği hisle yeniden kenetledi ailesini anne baykuş. Ölü kardeşleri de onlarla hayat bulacaktı artık devinimlerin doruğunda.