Türk Dil Kurumu empati kavramını her ne kadar; “Kişinin kendisini bir başkasının yerine koyması; bir başkası gibi hissedebilmesi…” gibi başlıklarla açıklamış olsa da ben empati kavramını bugün farklı bir bakış açısı ile ele almak istiyorum: Hiç anlatmak istediğiniz bir şey varken karşınızdaki insanın sizi dinlemediğini hissettiniz mi?
İşten; birçok sorunu iş yerinde bırakamadığınız, yorgun ve bitkin bir halde eve geldiğiniz bir akşamı hayal edin; tüm günün yükü üzerinizde, derin bir nefes alıp koltuğa çöktünüz ve yaşadığınız günü eşinize anlatmaya çalışıyorsunuz o ise gözlerini ekrandan bile kaldırmadan her iş yerinde böyle sorunların olabileceğini ve önemsememeniz gerektiğini söylüyor. Söyledikleri gerçek olsa dahi sanıyorum duymak istediğiniz sözler bunlar olmazdı. Bu küçük sahnenin arkasında bazen birbirine ulaşmakta zorluk yaşayan aile bireylerinin varlığını gözlemlemek mümkün. Bu aşamada suçlayıcı olmadan aile fertlerinin kendi içsel dünyalarına yönelmeleri ve duygusal paylaşımlarını ele alırken kendi dünyalarına odaklanmalarının daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Anlaşılmadığınızı hissettiğinizde tetikleniyor ya da gerçekten karşınızdaki insana temas etmekte zorlanıyor olabilirsiniz. Burada asıl mesele karşımızdakini suçlamadan kendimize odaklanabilmektir. Kendi kişisel farkındalığımızı arttırmak için ilişkilerimizdeki bazı dinamikleri ele almalıyız:
Duygusal Yansıtma Becerisi: Bana duygularından bahseden, kırılganlığını açan bir insanla aynı kanaldan iletişim kurabiliyor muyum yoksa kendimce çözümlerle onu gerçekliğe mi davet ediyorum. Empati; o anda çözüme ulaşmak değil, duygusal olarak eşinizin yanında olabilmektir. Çözüm için uygun zaman sonra gelir.
Yargılama: Desteğime ihtiyaç duyduğunu ifade eden bir insana karşı içimde ilk uyanan duygu şefkat ve anlayış mı yoksa yargılama mı?
Dinleme Becerisi: Karşımdaki insanı aktif bir şekilde dinleyebiliyor muyum yoksa zihnimdeki çözümleri ona anlatmak ve olayı çözüme kavuşturmak onu dinlemekten daha mı önemli?
Duyguları Hafife Almak: Empatik; aktif bir dinleme, karşınızdaki insanın hissettiği her duygunun önemli olduğu hissini de içinde barındırır. Karşınızdaki insanın aslında birçok şeyi abarttığını düşünüyorsanız (bu doğru da olabilir) ona empatik bir yerden bakmakta zorlanıyor olabilirsiniz.
Eşim, oğlum, kızım, kardeşim ya da abim ablam… Karşımdakinin nerede olduğundan ve ne yaptığından bağımsız; ‘ben ne yapıyorum, ne hissediyorum’ gözden kaçırmamamız gereken asıl mesele. Sonrasında; karşımızdaki insanı sorularla açmak ve onu anlamaya yönelik çabamızı hissettirmek de elbette önemli. Her şeye rağmen bunları yapmakta zorlanıyor olabiliriz. İnsan olarak biz de yaralı, anlaşılmamış ve bu yakınlığı bir başkasına hissettirecek zemini hayatta bulamamış olabiliriz. Öyleyse duygusal alanımızı esnetecek sosyal ilişkiler içinde olmaya gayret etmek, zihinsel esnekliğimizi arttıracak farklı deneyimlere açık olmak, yakınlarımızın ihtiyacı olan şefkat ve anlayışı onlara verebilmek için önce kendimize karşı şefkatli olduğumuza emin olmak önemlidir. Gerçek yakınlık, önce kendimizi anlamakla başlar. Ve unutmayın her gelişim kendi zamanına gebedir. İhtiyacınız olan zamanı kendinize vermeyi ihmal etmeyin.