Sık sık olmasa da düşüncelerimde yıllar öncesine gider,anılarımın üzerinde sörf yaparım.
Bunu yapmak,beni geçmişe bağımlı kılmaz,tam tersi o günleri yaşamış olmanın mutluluğu birikmiş olan zihinsel negatif enerjiyı atarak yerine pozitif enerji almama yardımcı olur.
Gerçi en azından traş olurken aynaya baktığımda ,”Geçti sevdalarla ömrüm,ihtiyar oldum bugün,ak-pak olmuş saçlarımla bi karar oldum bugün” şarkısını söylemiyorum dersem yalan söylemiş olurum.İşte bu nokta benim için kırılma noktasıdır,bu duygusal kırılma noktasına girdiğimi hisseder etmez hemen,gözlerimi kapar evrende dans eden KUYRUKLU YILDIZIMIN bana gönderdiği enerjiyle yaşama teşekkür ederim.
Herkesin kendisine göre anıları vardır,kimileri mutluluk,kimileri de mutsuzluk verir.
Geçmişteki anılarımızın içinde sörf yaparken,bizi mutsuz eden bir anımızı yaşarken,o günkü gibi öfkeli,kırılgan bir duygu içine giriyorsak, KATILIMCI KONUM dayız demektir,yani zihinsel ve bedensel olarak bizi üzen o olayın etkisi hala sürüyor demektir.KATILIMCI konumda olmak bizi strese sokar,bedenimiz gerilir,zihnimiz bulanıklaşır,dikkatimiz dağılır,omuzlarımız çöker ve içinde bulunduğumuz bu durum beden dilimiz olarak dışa yansır.
Bunun tersi SEYİRCİ KONUMU dur.Yani yaşanmış,bitmiş,artık size ait olmayan,sizi ilgilendirmeyen bir zaman dilimi olarak kabul etmektir.
Bu iki konumdan birini seçmek bizim tercihimizdir Olayın ilginç yanı ise KATILIMCI konumdan rahatsız olduğunuzu hissettiğinizde,kendinize vereceğiniz bir uyarı komutuyla SEYİRCİ konuma geçebilirsiniz.Bu da beden ve zihnin birlikte hareket etmelerinden kaynaklanır.Birini ötekinden ayıramazsınız,bu ikisi sarmal bir döngü içinde yaşam dengemizi kurmamızda etkin olurlar.
Yıllar önce İstanbul”da çalışırken bir bayan danışanım vardı,bu bayanın sol kaşının üzerinde oldukça derin bir yara izi vardı.Öyküsü hepimizin başına gelebilecek cinstendi.çocukluk yıllarında,arkadaşı ile kavga etmişler ve arkadaşı elindeki anahtarla onun kaşına vurarak yaralamış,yara iyileşmiş;ama izi kalmış.Sonra arkadaşlarıyla yolları ayrılmış.Yıllar sonra arkadaşının evlendiğini,anne olduğunu öğrenmiş,kendisinin evlenemediğini,anne olamadığını da kaşındaki yara nedeniyle kimsenin onunla evlenmek istememesine bağlamış.
Bu hanım, bir süre çalıştıktan sonra KATILIMCI konumdan SEYİRCİ konuma geçmeyi bilinçli olarak öğrenerek rahatladı ve hem arkadaşına hem de yaşama bakış açılarına dair düşünceleri değişti.
Doğduğumuz gün başlayan yaşam yolculuğumuzun ne kadar ve nasıl süreceğini bilemeyiz;ama bu yolculuğu daha anlamlı , kaliteli ve üretken yapabilmek bizim elimizdedir,bunun ilk koşulu da bilinçli olmaktır.Yani kendimizi tanımaktır.
Bilinçli farkındalık içindeysek iç ve dış dünyamızı gözlemlerken bizi olumlu ya da olumsuz etkileyen gücün ne olduğunu bulabiliriz.
Bilinçli farkındalık içinde değilsek kurbanı oynamayı sürdürürüz ve döner dolaşır aynı noktaya geliriz.
İyi olursa Allahtan,kötü olursa başkasından biliriz.
Sorgulamak,bilinçli farkındalığın ilk adımıdır.
Bu ilk adımı neden atamadığımızı sorgulamak,araştırmak kolay kolay aklımıza gelmez;çünkü bilinç sözcüğünün anlamının, derinliğinin farkında değilizdir.
Bunu düşünsel atalet olarak kabul edersek,geriye içgüdüsel davranışlar kalır.
Kahve,iskambil,bakla,tarot,el, ve benzeri bir çok fal yöntemi ile yani geleceğimizi başkalarının ağzından çıkacak sözcüklere bağlamış oluruz.
Bilinçli farkındalık içinde yaşadığımızda kendi kaderimizi kendimiz yazarız.
Olmazsak; zaten birileri bizim kaderimizi çoktan yazmaya başlamıştır bile..