“Sabahleyin güneş doğarsa, gün güzel ‘geçecek’ demektir, o zaman kendi kendime şöyle demekten kendimi alamıyorum: Yine insanların birbirlerine zehir edecekleri güzel bir gün!..”
“Genç Werther’in Acıları” adlı romanında böyle söylüyor Goethe…
Geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabımdan Tarkan’ın ‘Geççek’ adlı yeni parçasıyla ilgili olarak; Bir müzik otoritesi veya herhangi bir şekilde uzman bilgi ve birikime sahip olmasam da ‘Müzikalite’ açısından yorumumu; “Pop Müzik Çöplüğü’ne kazandırılmış ve Türkçe’yi katleden berbat ötesi bir şarkı daha…” sözleriyle paylaştım.
Tabi şarkıyı ‘Politik’ açıdan yorumlayanların hışmından bir parça nasibimi almam bir kenara, akabinde iktidar yanlısı bir yorumun gelmesi üzerine de paylaşımımı daha fazla politize olmaması nedeniyle kaldırdım.
Ünlü düşmesine maruz kalsa da halk dilince sıklıkla kullanılan ‘Geççek’ kelimesi üzerine bir süre düşünürken aklıma, ‘İnsancıklar’ Romanı’nda Dostoyevski’nin, “En sonunda her şey geçecek, her şey geçmişte kalacak” sözleriyle birlikte Aydın ilimizin geçmeyen sancılarıyla sorunları geldi.
Dalma’dan geçip soğuk sularından içtiğimiz güzel memleketimiz Efeler’in içinden ‘Yörük Ali’yi seçtiğimiz zamanlar velhasıl çok geride kaldı kalmasına da;
Seneye kuruluşunun 100. Yılına gireceğimiz Cumhuriyet Dönemi’nde, Yunan İşgali’nin ardından adeta yeniden inşa ve ihya edilerek bugünlere gelen Aydınımızın, sahi geçmeyen yaraları nelerdir? Hiç düşündünüz mü?
Geldiğimiz noktada Aydın’ı; İzmir, Denizli ve Muğla arasına sıkışmış ve yerleşik oligarşinin iki dudağı arasında kaderine terkedilmiş, sahipsiz bir il diyerek acımasızca yaftalayabiliyorsak suç kimde ya da kimlerde?
Nazım Hikmet Ran’ın ‘Akrep gibisin kardeşim’ şiirine göre bakarsak;
“Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”
Dizelerinde de geçtiği üzere suç bizde. Yani Aydın’da yaşayan herkesin tamamında…
Peki çözüm ne?
Bu ilin ‘Üst Akıl’ı diğer illerdeki gibi kendi dünyasında mutlu bir azınlık olarak halinden memnun peki ama çoğunluk ne alemde ve halinden ne kadar memnun?
Aydın’da halen Aydın Büyükşehir Belediyesi olmasa yatağa aç girecek insanlar var!
Bunu BŞB’nin PR çalışmasına katkı olsun diye söylemiyorum. Bu aynı zamanda acı bir gerçek!
Geçtiğimiz yıl sadece evde bakım yardımı olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Aydın’a ödediği paraysa 180 milyon liradan fazla!
Oysa hani bir söz var; “Bir insanı doyurmak istiyorsanız, ona balık verin; aç kalmamasını istiyorsanız ona balık tutmayı öğretin!”
O halde eldeki verilere baktığımızda, Aydın’da balık tutmayı öğreten olmadığı gibi balık tutmayı öğrenme azmi ve şevki de yok!
Peki ne yapmalıyız?
Tarkan’ın ‘Geççek’ adlı şarkısının ritmine kapılıp siyasal iktidar değişimine ya da geleceğe dönük kuru bir avuntu mu olmalı payımıza düşen!
Yani her şeyi bir kenara bırakıp dibine kadar politize olup siyasal iktidar değişimine ya da mevcudiyetinin devamına mı bel bağlamalıyız?
Bana göre hayır! Esaslıca hakikaten bir gün rahat bir nefes alıp ‘Geçti’ diyebilmek için öncelikle her fert olarak kendi içimizde ‘Zihniyet Devrimi’ni başlatmamız lazım!
Yoksa bu ‘Geççek, geçiyor, geçiverdi, geçti de gitti’ teranesi ve avuntusu, siyasal iktidar yerelde ya da genelde değişse de değişmese de kısır bir döngü halinde devam eder durur!