Rüya, evreleri olan aynı zamanda görsel ve işitsel olarak hissettiğiniz bir duygu bütünlüğüdür. Zaman kavramı olmayan rüya, saniyeler içinde görülür ve gerçek dünyadaki zaman ile karşılaştırılamaz. Zamanın akış hızı çok farklı olduğu için rüya süresini tahmin etmek oldukça zordur. Bazı kişiler daha sık rüya gördüğünü bazı kişiler ise hiç rüya görmediğini iddia edebilir. Unutulmamalıdır ki herkes rüya görür. Bazıları rüyalarını uyanmaya yakın gördüğü için daha net hatırlar, bazıları çok derin uykudayken rüyalarını gördüğü için hatırlamaz ve hiç rüya görmediğini iddia eder. Çünkü rüyalar, uyandıktan sonra ilk yarım içinde net hatırlanırken geçen zamana takiben unutulur ve gün içinde ortalama %10’unu anımsayabilirsiniz.
Rüya, uyku halinde gördüğümüz görsel veya hissedilen imgelerdir. Rüyalarla ilgili ilk bilimsel açıklama Sigmund Freud tarafından yapılmıştır. Freud, 1900’da yayımlanan makalesinde, anlamlı rüyaların beyin fonksiyonları ile ilişkili olduğundan bahsetmiştir. İnsanlar uyku halinde birden çok rüya görür ancak bunların birçoğunu hatırlamazlar. Uyku halinin bitmesi durumunda, ilk 5 dk içerisinde rüyanın yarısı, 10 dk içerisinde ise %90’ı unutulur. Rüya, 2000’de Revonsuo tarafından “uyku sırasında yaşanan, hayali bir bilince dayalı deneyimler” olarak tanımlanmıştır. 1957’de Dement ve Kleitman tarafından, rüyanın uykunun REM (Rapid Eye Movement – Hızlı Göz Hareketi) döneminde görüldüğü keşfedilmiştir. Rüyaların %95’i bu dönemde görülmektedir. REM derin uyku fazıdır ve hızlı göz hareketini ifade eder. Süresi, bir gecelik uykuda 90 ile 120 dk arasında değişmektedir.
NEDEN RÜYA GÖRÜRÜZ?
Neden rüya gördüğümüz konusuna da değinecek olursak akla Hobson ve McCarly tarafından 1977’de ileri sürülen aktivasyon-sentez hipotezi gelir. Bu hipoteze göre, rüyalar ön beynin beyin kökü tarafından uyku sırasında üretilen rastgele sinyallere verdiği tepkilerdir. Bu rastgele sinyaller, uyku sırasında beyin kökündeki faaliyetlerin sürmesinden kaynaklanır. Beyin bölgeleri arasındaki geçiş kapılarından sızan bu elektrokimyasal sinyaller, ön beyinde görüntü olarak algılanır.
Halk arasında uyku halinde bilincin kapalı olması konuşulurken aslında bilinç tamamen kapalı değildir. Tüm organların yaşam durumunu devam ettirmek üzere çalışmasının yanı sıra algısal fonksiyonlar minimuma iner ancak tamamen yok olmaz. Rüyalarımızın aslında birçoğu günlük yaşamdan etkilendiğimiz olayların etkisiyle oluşan görsellerdir. Bu durum da aslında bilinç durumunun tamamen kapanmadığının bir göstergesidir.
Rüyayla ilgili en çok merak edilen şeylerden bir tanesi, görme engeli olan insanların rüya görüp görmediğidir. Sonradan görme yetisini kaybeden insanlar, görsel imgeler içeren rüyalar görebilir ancak doğuştan görme engeli olan insanların rüyalarında görsel imgeler yoktur. Koku, ses, dokunma gibi duyuları hissederler.
DEPRESYONDAKİ KİŞİLER DAHA ÇOK RÜYA GÖRÜYOR
Depresyon da uykusuzluğun sık görüldüğü tablolardan biri. Tipik uyku bozukluğu, uykuya dalmasında gecikme ve çok erken uyanması şeklinde görülür. Depresyondaki kişi karışık ve çok rüya görür. Gündüz uykusu geceden çalıyor. Gündüz şekerlemeler akşam uyku saatini etkileyebilir. Günlük bir saatlik uyku, gece iki saatten çalar. Uykusuzluk problemi varsa şekerlemeler kesinlikle kalkmalı. Düzensiz uyku saatleri de uyku sorunlarına neden olabilir.