Gelin sizlerle ütopik bir ülke hayal edelim. Henüz gelişmekte olan, ekonomi, adalet, yönetim, sanat, eğitim, bilim gibi konularda çok ileride olmasa da gelişim eğrisi düzenli olarak yukarı seyreden bir ülke olsun. İnsanları mutlu, hoşgörülü, milli birlik ve beraberliğe inanan insanlar olsun. Toplum olarak huzur ve güven içerisinde yaşamlarını sürdürüp, geleceğe umutla baksınlar. Mutlu tabloyu kafamızda oturttuğumuza göre asıl hikâyeye gelelim.

 Birgün birdenbire bu mutlu ülkenin komşusu olan ülkede, tarafların bile anlaşılamadığı büyük bir iç savaş çıkar. Haliyle karmaşa içerisinde en çok zarar görenler de kadınlar ve çocuklar olur. Mutlu ülkenin insanları da çocuklar ve kadınlar zarar görmesin diye komşu ülkeden gelen mültecileri, ülkelerine geçici süreliğine misafir olarak kabul etmeye başlarlar. Başlarda kontrollü olarak gerçekleştirilen mülteci alımı, sınır güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle bir akına dönüşür. Bu durum öyle bir hal alır ki tüm dünyadan, az gelişmiş ülkelerin insanları mutlu ülkeye bir akın başlatır. Bu sebeple mutlu ülkenin sınırları adeta kevgire döner. Gün geçtikçe daha kötü hale gelen mülteci akını, mutlu ülkenin sosyal yaşam, ekonomi, demografik yapı, sağlık sistemi, eğitim gibi konularda ve daha birçok maddede sistemini felç ederek adeta işleyemez hale getirir. Daha ayrıntılı anlatmak gerekirse; sermaye sahiplerine göre mülteci eşittir ucuz iş gücüdür. Bu sebeple mülteciler mutlu ülkenin insanlarına tercih edilir ve büyük bir işsizlik sorunu ortaya çıkar. Bu beraberinde zincirleme bir reaksiyonu başlatacak ekonomik krizi tetikler. Ekonomik krizle birlikte artan gerilim, toplumdaki güven ortamını tehdit eder ve suç oranlarında bir artışa neden olarak, toplumda korkuya ve karmaşaya sebep olur. Bunların yanın da ülkenin yönetimi yozlaşır ve liyakatsizlik baş gösterir. Hastanelerde insanlar tedavi olamazken, okullarda eğitimin kalitesi ve niteliği düşer. Daha da kötüsü, mutlu ülkenin insanlarının ayrışmasıyla toplumda bir kutuplaşma gerçekleşir. Gelinen kötü tabloda mutlu ülkenin insanlarının bir kısmı mültecilerin gönderilmesi gerektiğini düşünürken, diğer kısmı ise onların da yaşamaya hakkı olduğunu savunarak, kalmaları gerektiğini düşünür. Böylece her geçen gün daha da felakete sürüklenen mutlu ülkenin insanları, artık mutsuzdur. Şimdi spesifik bir örnekle, mutlu ülkenin insanları ile empati kurun ve hayal edin. Gelecekte, evladınızın bir mülteci tarafından tecavüze uğrayıp vahşice katledilmesi sonucu, canınızın acıması mı, yoksa insani duygularla, kardeş gözüyle baktığınız mültecilerin vatanını savunmaktan kaçarak, canını kurtarmasının mutluluğu mu daha baskın gelirdi. Gelin sizler karar verin. Eskiden mutlu olan bu ütopik ülkede mülteciler, gitmeli mi? Kalmalı mı?