Ahlak, insanların doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt edebilme yetisi ya da daha açık bir ifadeyle, toplumun ortak olarak kabul ettiği değerler bütünü ve bu değerlere dayalı olarak şekillenen davranış kuralları olarak tanımlanabilir. Bu anlamda toplumsal yapının sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için önemlidir. İyi ahlaktan hareket eden davranışlar, toplumda huzur, güven ve adalete katkıda bulunabileceği gibi, genel refah seviyesinin artmasına da katkıda bulunabilir.

 Din ise, genellikle insanların hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiği konusunda rehberlik eden inanç sistemleri olarak tanımlanabilir. Bu tanımlamanın ışığında din, ahlakın yani insanların davranışlarını yönlendiren temel değerlerin ve normların oluşmasında önemli bir kaynak olduğu söylenebilir. Fakat tek kaynak değildir.

Laiklik ise temelde din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesidir. Daha açık bir ifadeyle devletin herhangi bir din veya inanç sistemini benimsememesini, desteklememesini ve kısıtlamamasını ifade eder. Diğer bir açıdan bu ilke, bireylerin dini inançlarını özgürce yaşamalarını ve devletin tarafsızlığını koruyarak toplumsal barışı ve adaleti sağlamayı amaçlar. Bu anlamda laiklik ilkesinin benimsendiği toplumlarda ahlak ilkelerinin oluşturulmasında kaynak olarak dini öğretilerden ziyade, devletin yasama organları tarafından ortaya konulan yasalar, evrensel standartlarda ortaya konulmuş insan hakları ve bilimsel araştırmalar kaynak edinilmelidir. Aksi bir durum, farklı dinler arasında hatta aynı din içinde bile ahlak kurallarının uygulanması konusunda bulunan farklı yorumlar ve pratikler sebebiyle, bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve hatta toplumsal bir ayrışmaya sebep olabilir. Tam bu noktada ahlak bekçiliği kavramı karşımıza çıkmaktadır.

Ahlak bekçiliği, temel olarak toplumun ahlaki normlarına uygun davranışları koruma ve denetleme anlamlarında kullanılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, bireylerin veya grupların belirli ahlaki değerleri korumak veya teşvik etmek amacıyla ortaya koyduğu çaba olarak da tanımlanabilir. Bu noktada ahlak kavramının bireysel ahlak ve toplumsal ahlak olarak ikiye ayrılması gerekmektedir. Örneğin çöplerin sokağa atılmaması, trafik kurallarına uyulması, cinayet işlememek, adaletin üstünlüğü gibi evrensel değerlere entegre edilmiş ahlak ilkelerinin, toplumda uygulanması noktasında gerçekleştirilen bireysel veya toplumsal ahlak bekçiliği, toplumsal bir probleme yol açmamaktadır. Probleme neden olmamasının yanı sıra toplumda huzur ve güven ortamının tesis edilmesine katkıda bulunabilmektedir. Ancak bu durumun aksine dini öğretilerden hareketle ortaya konulmuş ahlak ilkeleri üzerinden gerçekleştirilen ahlak bekçiliği, farklı inançlara sahip birey veya grupların hak ve özgürlüklerine saldırı niteliği taşıyacaktır. Bu sebeple temelde yaratıcı ile yaratılan arasındaki ilişkiyi ifade eden inanç, bireysel olarak kalmalı ve bireyin kendi kendisine yönelttiği ahlak ilkelerini şekillendirmelidir.

 Ülkemizde özellikle son dönemde sosyal medyada ve sokaklarda tarikatlar ve çıkar grupları eliyle negatif ahlak bekçiliğinin alevlendirilmeye çalışıldığı açık seçik ortadadır. Bu doğrultuda İnancın bir takım oyunu olmadığını, günahların ve sevapların herkesin kendi hanesine yazıldığını belirtmekte fayda var. Fakat hala kendi dini inancıyla şekillenmiş ahlak ilkelerini insanlara dayatma noktasında bir çabaya sahip olan bireylere, tarikatlara ve çıkar gruplarına altını çizerek, buranın laik Türkiye Cumhuriyeti olduğunu hatırlatmak isteriz.