1899 Aydın Depremi ile yerle bir olan ve çok değil 10 yıl sonra Yunan İşgali ile bir kez daha derinden sarsılan Aydın'ın geçtiğimiz yüzyıl başlarında başına gelen inanın pişmiş tavuğun başına gelmemiştir desek abartmış olmayız.
Yunan işgali sırasında, evini mavi beyazlı düşman bayrağıyla süsleyen dönemin belediye başkanı (Çakmarlı Emin) tarafından işgal kuvvetlerine Aydın'ın anahtarlarının soysuzca teslim edilmesiyle birlikte evzonların önünde el pençe divan hoşgeldiniz serenatlarına soyunan müstemleke şakşakçıları dün gibi hatrımızda. Keza takdir edersiniz ki Aydın, içerideki hainlerle de boğuşmasından mütevellit 'Efeler Diyarı' payesini öyle kolay da almamıştır. 

Her ne kadar İstiklal Madalyası ile taltif edilmese de 1899'daki yıkıcı depremin ardından işgal döneminde yakılıp yıkılan, işkencelerden geçirilen ve evzonların eteklerini 3 yıl pervasızca savurduğu Aydın, Cumhuriyet dönemiyle birlikte adeta yeniden küllerinden doğmuştur. Ayrıca çok partili sisteme geçiş süreci de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bizzat CHP'ye davet ederek siyasi arenaya kazandırdığı Aydınlı Adnan Menderes ile mümkün olabilmiş ve Efeler Diyarı ilimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin istikbalinde de bir evladı sayesinde kilit rol üstlenebilmiştir. 

Gelinen noktada kalkınma hamlelerini 100 yıl önce Cumhuriyet dönemiyle birlikte yeniden başlatan Aydın'da halen konuştuğumuz bazı konulara gelecek olursak; Daha önce gündemdeyken birden bire sümen altı edilerek geciken bir dizi yatırımlardan tutun, Menderes'in memleketi olması nedeniyle Çıldır Havalimanı'nın sivil uçuşlara kapatılarak rotasının askeri yasak bölgeye çevrilmesine kadar esasen 50 yıl önce de konuşulanların halen dillendiriliyor olmasındaki çarpıklığı sahi nereye koyalım(!)

Aydın'ın tarihine baktığımızda, afetlerden silkinip küllerinden doğmuş bir şehir görüyoruz ancak geldiğimiz noktada Aydın’da doğal felaketler kadar şehrin kendi iç dinamiğinin bizzat meydana getirdiği çözümsüzlük sarmalındaki ‘insanî felaketler’ de gündemimizi meşgul ediyor. 

Mesela 1899 depremi, şehri bir gecede yerle bir etmişti ama en basitinden 17 yıldır bitmeyen “Adliye Sarayı nereye yapılsın?” tartışmasının yol açtığı enkaz, sorarım sizlere daha mı önemsiz bir sarsıcılıkta? Ödeneği çıktı, bütçesi hazır, lakin hâlâ bir yer bulunamıyor. Umurlu bizim buraya yapılsın diyor, bir başka kesim burası olmaz şehir tıkanır derken adeta kayıkçı kavgasına dönen bu meselede kaybeden kim derseniz, tabii ki Aydın derim

Geçen yazıda da kısmen değindim; Jeotermal kaynak hikâyemiz ayrı bir trajikomedi. Dünya üzerinde toprağı, suyu ve havasıyla bu kadar zengin olup da bereketini zehir ya da bir hiç olarak geri alan başka bir şehir var mıdır acaba çok merak ediyorum. Bir yandan mantar gibi çoğalan jeotermal enerji santralleriyle örselenen bir coğrafya, diğer yandaysa bu ile hiçbir faydası olmayan iştirakçilerinin her fırsatta ‘Aydın jeotermalle ha kalkındı hal kalkınacak!" nutukları. Kalkınan birileri varsa kesinlikle Aydın’ın ve Aydınlı’nın olmadığıysa güpegündüz ortada. 

Kalkınanlar, dün göbeğini kaşıyıp reenjeksiyon maliyetinden kaçıp bazı basın mensuplarına şirinlik taslayarak ‘Of The Record’ olarak Aydın’ın JES’ler sayesinde ikliminin eninde sonunda tropikal iklime dönüşeceğini ve ileride artık incir yerine tropikal meyveler yetiştirebileceğimiz öngörüsünü ballandırarak anlatan kodamanlardan başkası değil! 

Vesselam zaman ilerliyor, Aydın yerinde sayıyor.

Ve tabii ki siyasetin Aydın’a bıraktığı miras… Adnan Menderes, Namık Gedik, Nahit Menteşe, İsmet Sezgin gibi siyasi figürleri çıkarmış bu şehir, bugün oligarşik yapıların kuşattığı, şahsi ikbal kaygılarının, koltuğa yapışma hesaplarının kök salmaya başladığı bir siyaset anlayışıyla adeta kaderiyle baş başa bırakılmış durumda. 

Genel ve yerel anlamda da halkın istekleri, yatırımlar ve hizmetler yerine, kişisel siyasi hesaplar ve makamsal ikbal sevdası ön planda. Sonuç? Sürekli ötelenen projeler, tutulmayan sözler ve ilin yerinde sayan gelişmişlik düzeyi. 

Peki bu kadar lügat parçaladın, kayıkçı kavgalarında heba olup giden Aydın için ne yapılmalı arkadaş diyorsanız onu da söyleyeyim. 

Önce, bu bitmek tükenmek bilmez kayıkçı kavgasındaki herkes kürekleri bırakıp bir zahmet aynı yöne bakmasını bilmeli ama kime ne anlatacağız? 

Aydın’ın yerinde saydığını onlar da görmüyorlar mı sanıyorsunuz? 

Görünen o ki bu kayıkta küreği çeken de yok; Herkes dümeni tutma peşinde! 

Allah sonumuzu hayreylesin.