Bugüne dek bilgiye erişebilmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. İnternet, insanın zaman ve mekâna bağlı kısıtlı doğasının bir sebebi olan, bilgiye sınırlı ulaşım imkanlarını genişleterek, tek tıkla tüm dünyadan haberlere, fikirlere ve araştırmalara ulaşabilmesinin önünü açmıştır. Fakat bu durum, açık bir kaynak olan internetin, güvenilirliği noktasında birçok soru işaretini beraberinde getirmiştir. Bilginin güvenilirliği noktasında ortaya çıkan bu sorgulama ise son dönemde hayatımızın her alanında karşımıza çıkan bilgi kirliliği kavramını ortaya çıkartmıştır. Bilgi kirliliği, temelde doğru ve güvenilir bilginin yanı sıra manipülatif ve yanlış bilgilerin yoğun olarak dolaşımda olması durumu olarak tanımlanabilir. Özellikle herkesin bilgi girişi yapabildiği dijital bir mecrada doğru ve yanlış bilginin ayırt edilebilmesi önemli bir problematik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Güvenilir bilginin önemini gösterebilmek adına örneklendirmek gerekirse, 2. Dünya Savaşını kazandıklarını sanan Alman halkı, radyolardan gerçekleştirilen propaganda yayınlarla uyutulduklarını, ancak Berlin’in bombardıman uçaklarıyla bombalanması ve 23 Nisan 1945 yılında Sovyetler Birliği askeri güçlerinin, Berlin’e girişiyle anlayabildiler.

Kaldı ki günümüzde bilgi kirliliği, çok daha büyük bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü günümüzde internet sayesinde bilgi, saniyeler içerisinde milyonlarca insana iletilebilmektedir. Bu da bir enformasyonun doğrulanmasına vakit kalmadan süratle, geri dönülemez ölçüde zararlara ve problemlere sebep olabilmesinin önünü açmaktadır. Buna ek olarak internete girişi yapılmış yanlış bir bilginin durdurulabilmesi neredeyse mümkün değildir. Örneğin her gün karşımıza çıkan yüzlerce zayıflama formüllerinden birisinin, belirli bir gurup insanın hayatını tehdit ettiğini farz edelim. Dolaşıma çıkan bu bilgi milyonlarca insan tarafından tüketildiğinde ve sadece milyonların yüzde birinin bu formülü denediğini düşündüğümüzde, oluşabilecek karanlık tabloyu görebilmek çok da zor olmayacaktır. Bu sebeple böylesine tehlikeli bir konu olan bilgi kirliliğinden, bireylerin korunabilmesi adına şu dört soruya cevap bulunması gerekmektedir.

Öncelikle sosyal medya üzerinde yayılan yanıltıcı bilgiler ve haberler, toplumun genel bakış açısını nasıl şekillendiriyor? Sorusuna ve bilgi kirliliğinin sorumluluğu ve toplumun bilinçlenmesi konularında neler yapılabilir? Sorusuna akademik çalışmalar aracılığıyla cevap aran malı ve bilime temellendirilmiş çözüm önerileri ortaya konulmalıdır. Böylece daha sağlam temellere dayanan çözüm yöntemleri geliştirilerek problemin ortadan kaldırılabilmesi adına doğru adımlar atılabilir.

Bu soruların yanı sıra bireyin kendisini enformasyon kirliliğinden koruyabilmesinin anahtarını ise şu iki soru oluşturmaktadır. Dijital çağda bilgi doğrulama ve güvenilir kaynakları nasıl belirleyebiliriz? Bireyler olarak, bilgiye nasıl daha eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşabiliriz? Sorularına cevap arandığında, karşımıza bilinçli tüketim kavramı çıkmaktadır. Bireylerin bilinçli bir tüketici haline gelebilmesinin anahtarını ise okullar ve sorumlu kurumlar tarafından gerçekleştirilecek medya okur-yazarlığı ve kritik düşünme becerilerini geliştirmeye yönelik eğitimler oluşturmaktadır.

Bireylerin kendi kendilerini bilgi kirliliğinden koruyabilmeleri, en basit yaklaşımla kaynak değerlendirmesi ve çoklu kaynak kullanımı ile mümkün olabilmektedir. Bu anlamda ilk olarak bilgi edinilen kaynağın güvenilirliği noktasında şüpheyi gidermek adına akademik yayınlar, güvenilirliği devlet kurumlarınca tescillenmiş haber siteleri ve uzmanlar tarafından kaleme alınmış makaleler kaynak olarak seçilmelidir. Buna ek olarak elde edilen bilgilerin güvenilirliğini test etmek amacıyla birden çok kaynak taranarak bilginin doğruluğu teyit edilebilir. Böylece bilgi kirliliği her ne kadar büyük bir problem olsa da bireylerin bilgi tüketme ve paylaşma konusunda farkındalığa ulaşmasıyla, bilgi kirliliği ortadan kaldırılamasa da verebileceği zararlar en aza indirilebilir