Temel bir tanımlamayla başlamak gerekirse; sinir uçları vücudun çeşitli noktalarında bulunan duyusal reseptörlerdir. Bu reseptörler, çeşitli dış uyarıcıları algılayarak, elde edilen bilgileri sinir sistemi vasıtasıyla beyne iletirler. Böylece organizma, algılanan duruma uygun refleksler göstererek hayatta kalabilir. Teşbihte hata olmaz düsturuyla hareket ettiğimizde, bir bakıma toplum, yaşayan bir organizmaya benzetilebilir. Bu benzetme doğrultusunda toplum, sinir uçlarıyla değişen koşulları ve olayları algılar, buna uygun refleksler göstererek de bir nevi, kendi kendisinin devamlılığını sağlar. Fakat toplumun sinir uçlarının zarar görmesi, hatta kaybedilmesi neticesinde, toplumsal tepki sistemi devre dışı kalır. Ardından bu kadarı da olmaz diyeceğimiz türden olaylar, tam da toplumun gözleri önünde cereyan eder, fakat tek bir tepki yükselmez. Örnek vermek gerekirse; her gün onlarca kadın sokakta şiddete maruz kalır, hatta cinayete kurban gider. Sokak hayvanlarına sokaklarda işkence edilir. Trafik tartışmalarında silahlar çekilip, cinayetler işlenir. Yolsuzluk toplumun tüm kurumlarına yayılır. Fırsatçılık nedeniyle, her geçen gün halk fahiş fiyatlar altında ezilir. Tepkisizlik sürdükçe, sayıp döktüklerimiz ve daha binlerce konu daha da ağırlaşır, dayanılmaz hale gelir.

 Peki bir toplumun sinir uçlarını kaybetmesinin sebepleri nelerdir? İlk ve en temel sebep, toplumun temel taşı olan bireyin, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düsturuyla hareket etmeye başlamasıdır. Fakat bilinmelidir ki tepki gösterilmeyen her kötülüğün sıradaki kurbanı, yine o toplumun bir üyesidir. Diğer bir sebep ise adalet sisteminin işlevini kaybetmesi nedeniyle, adaletin doğru tecelli etmeyeceği düşüncesinin, tüm topluma yayılmasıdır. Bu durum bireylerin kabuklarına çekilip, sokaklarda işlenen en basitinden en ağır suçlara kadar, üç maymunu oynamalarına sebep olur. Bu sebeplerin yanı sıra, ekonominin bozulması ve bir kriz halinin ortaya çıkması neticesinde, bireyler hayatta kalma mücadelesine öylesine odaklanır ki çevresinde gerçekleşen toplumsal olaylara tepki göstermeyi bırakın, bunlardan haberdar bile olamazlar. En can alıcı sebebe gelecek olursak, demokrasinin dördüncü ayağını oluşturan medyanın tahakküm altına alınmasıdır. Hükümetle içli dışlı ilişkileri bulunan medya grupları, sürekli olarak hükümet lehine yayınlar yaparak halkın tarafsız haber alma özgürlüğünün önüne geçebilmektedir. Buna ek olarak muhalif yayın yapan medya organları, kolayca kapatılarak susturulabilmektedir. Böylece infial yaratacak olaylardan halkın ya hiç haberi olmamakta ya da yumuşatılarak, taraflı bir biçimde halka ulaştırılmaktadır. Bu sebeple de toplum haberdar olamadığı bir konu hakkında tepki ortaya koyamamaktadır. Böylece halkın sinir uçlarına giden en önemli yol yok edilmiş olur. Günümüz teknoloji çağında, sosyal medya araçları bu durumu bir miktar kırmaya yarasa da bant daraltma, erişim engeli ve daha birçok engel ile sinir uçlarını harekete geçirecek yollar kesilirken, ortaya atılan çeşitli alakasız gündemlerle, halkın sinir uçları uyuşturulup, kontrol altına alınmaktadır. Her geçen gün yanlış olana tepki oluşturamayan toplum da medyanın eliyle kurulmuş toz pembe mutluluklar ülkesinde, her şeyden habersiz son sürat eğlenerek, felakete sürüklenmektedir.