dinlediğimiz hiçbir masalda kazanan biz olmadık, hayatta da hep yenildik. galibiyet nasıl bir şeydir, hiç bilmedik. bu yüzden yenilgileri kutsadık. bu yüzden; “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır”a kandık. (hayatınca hiçbir kadın tarafından sevilmemiş, âşık olduğu kadını aşık olduğu erkekle(muhtemeldir) ping pong oynarken seyredebilmiş bir şair tarafından inandırıldık) en çok sevdiğimiz şairler, en güzel yenilenlerden oldu. en beğendiğimiz yazarın hikâyesinde yenilgi en başköşedeydi. dostoyevski, beyaz bir gecede bir parkta âşığı tarafından terk edilen bir kadını dinleyen, umutlandırılan ama sonunda yine âşığına giden kadını seven bir adamdı. ve biz onu tolstoy’dan daha çok sevdik. dağıtılan payda, payımıza yenilgi düştü. bunu bilerek girdik savaşa, hayata, aşka… mecnun kaybetti, ferhat’t öyle, kerem de… biz de kaybettik. babalarımız da kaybetti, annelerimiz de, kardeşlerimiz de, dedelerimiz cephelerden dönmediler, onlar yendiler mi öğrenemedik. ama biz bilinenin içinde doğduk. açık ve netti her şey, kaçınılmaz olan içinde, kaçınmadan ve sakınmadan dolandık durduk. geldiğimiz yer başladığımız yerden ancak bir arpa boyu ötesiydi. yani çukurdu, yani uçurumdu ama mutlak yenildik…

maçlarda yenilen takımı tutuyor oluşumuz bu psikolojinin dışavurumuydu. biz aslında kendi yenilgilerimize sahip çıkıyorduk. bir vefa gösterisiydi bizimki. bir duruş, kendimiz oluş. bu yüzden tuttuğumuz takım yenilirse, nasıl hayıflanacağımızı iyi biliyorduk. gol atmasa da, bir düzüne gol yese de; nasıl faul yapıtığını, ceza alanı kıyılarında nasıl top çevrildiğini, atılan tek kornerin dibine kadar yaşanır heyecanını iyi biliyorduk. başını önüne eğip sahayı terk eden adamların, yenilmiş ama gururlu halini iyi biliyorduk. ahmet haşim’in çirkin kadınlara niçin âşık olduğunu da iyi biliyorduk…
zayıf takıma fazlalık oyuncu olarak verilmekle, sevilmeyecek kadınlar tarafından sevilmek arasında derin, tarihi mecburluğu iyi biliyoruz… sadakatimiz, bağlılığımız, duruş adamı oluşumuz “seçkinci” olmayışımızdandır aslında. temiz kalışımız, az şeyle yetinmemiz, hatta adamlığımız da… bir kez seçilsek kazanan ama kötü adam olmaya hazırız. biz de en az her galipler gibi, kibri, tepeden bakmayı, güzel bir kızı kendine âşık edip çekip gitmeyi, dünyanın anasını ağlatmayı biliriz. bir kez yenseydik. bir kez daha yenebilirdik. bir kez son dakikada bizim takım golü atan olsaydı, bak nasıl holiganca günlerce sevinirdik…
parmakla gösterilmemek, yanından geçilip gidilirken fark edilmemek, “onlar” toptancılığına mecbur bırakılmak, şimdiki adam olmaya mahkûm etti bizi. hapis hayatından öte şeyler değildir yaşıyor olduğumuz. dört duvarın imkânları mümkünlerimiz oldu. bol çentik, bol darlık, bol karartı, bol şiir… (yoksa şiir ne işimize yarar. galiplerden şiir çıkmaz bayım…)
yazıyor oluşumuz, okuyor oluşumuz, şarkılar mırıldanmamız, yağmurda ıslanmamız, kendimizi dağa vurmamız, romantikliğimiz, bilgeliğimiz, afili cümlelerimiz… bizi yenilgilerden kurtarmadı. biz son bir umut godotyu bekledik ve o da bize “hep denedin, hep yenildin. olsun gene dene, gene yenil. daha iyi yenil” dedi. ( godot’luk yaptı)
şimdi derme çatma bir hayatı, yenilgilerimizden kopardığımız molozlarla, kurtardığımız ıvır zıvırla ayakta tutmaya çalışıyoruz. kıyının kıyısında bir yerde, haritanın ölçek dışı bıraktığı bir kara parçasında birbirimize yenilgilerimizi anlatıyoruz. yaralarımızı gösteriyoruz. kırılganlıklarımızı içimize gömüyoruz. inatla bekliyor, inatla şiir okuyoruz.

“yenilgi, yenilgim benim, ölmez cesaretim.
sen ve ben fırtınada beraber güleceğiz
ve biz, ikimiz derin mezarlar kazacağız
içimizde ölmekte olanlara;
ve tutunacağız, tüm gücümüzle,
güneşin karşısında;
ve de tehlikeli olacağız…” halil cübran


not: bu yazının hiçbir yerinde acımak ve acınmak yer almamaktadır. hiçbir lirik tarafı olmadığı gibi, belki de en natüralist yazı denemesidir. hatta cümleleri oluşturan kelimeleri parçalayıp cebinize doluşturduğunuzda “yenilgi kelimesini dışarıda bırakarak” en dadaist şiir dahi yazılabilirsiniz. bu yazı zafer şarkılarının, soylu galibiyetlerin, tanrısal seçkinciliğin yanında soğuk servis gerektirir… anlatılanların sizle bir ilgisi yoktur, alıcılarınızla oynamayın…