kendimi kelimelere boğuyorum bu gece…
ve daha bir sürü şeye. yazmadan durup içimden sayıyorum tek tek nelere boğduğumu kendimi. neden boğduğumun önemini unutuyorum kelimelere boğuldukça… sonra başa dönmek yeniden hatırlamak yoruyor. ortasına geldiğimde durup yeniden yürüyorum. bunu ömrümde kaç kez yaptığımı düşünüyorum. başa kadar yürümek niyetiyle çıkıp yarı yolda döndüğümü. bazen de baştan yürüyüp yarı yoldan dönmüşümdür. çoktur yarının hikayesi bende… sonra hikayelerin peşine düşüyorum. şimdi başladığım yazının yarısından dönmüş olduğumu bir kenara bırakıp, kaç yarım hikayem oldu onu düşünüyorum. belki diyorum yarım değil minimal hikayedirler. ve ansızın birden bitmişlerdir. ama ben ve hiç kimse bunun
böyle olduğunu anlayamamıştır. çünkü hikaye serim, düğüm, çözümdür ağabeyler diyen bir gerçekliğin içinden gelmişizdir. gerçeklik bazen bir dağdır değişmeden durur. bazen önünden nereye gittiğini bilmediğin asfalt yol… toprak olsaydı bir çekiciliği çağıran bir sesi olurdu diye düşünüyorum. ama vızıltıyla akıyor arabalar, susuyorum. perdeyi çekiyorum. kelimeler ve bir oda, duvarlarında yığma kitap. yarım bir yağlı boya resim. sonra yoruluyorum, gerisini görmeye. yüzümü önümdeki sehpaya çeviriyorum. dağınık bir sürü yine kitap. içi boş bir cam vazo… içim boş sahiden boş. eğilip baksam hiçbir şeyin olmadığını size de ispat edebilirim. ağzımın kuruduğunu hissediyorum. nargileyi azaltmalıyım. kelimeleri de azaltırsam kendime yer açabilirim. sonra oturur kendimle körebe oynarım. belki bir ağacın arkasına saklanırım. ağaçları sevmiyorum bu gece. ağaçları ve … neyse
bu meseleye girmemek için yarı yoldan dönüp duruyorum…
kelimeleri boğuyorum bu gece.
her şeyin suçlusu onlar çünkü. oysa kelimeler olmasaydı sıradan bir adam olacaktım. şimdi de sıradan bir adamım ama sanki biraz sıradan dışlanmış, sıradan bir adam gibiyim… ağa düşmüş olabilir miyim. aslında bir sinek olabilir miyim. aslında bir ağacın dalında, aslında asılı bir örümcek ağında bir adam da olabilirim. bir sürü şey olunabilir kelimelerle… şah mat mesela. neyi öne sürersen sür sana yürüyecektir her kelime. sonra ansızın kulağının dibinde bir vızıltı. mat… asfalttan bu kaçıncı araba geçmesi… bu kaçıncı bir toprak yolun olmadığını hatırlayışım. oysa çalılar arasından geçerken dikenin nerene battığından çok avuçlarında birikmiş dolunay acıtır.
“Kelimelerin sesi yoktur”