zaman yoktu bizim dönemde, vakit gelirdi ve neyse o olurdu. insan kendinden bir şey eklemeden yahut çıkarmadan olurdu olan. kışın her gün kar yağardı. bacalar bazen hem sabah hem akşam sıyrılırdı. kar belli santime ulaşınca; yaba, sıyırgı, süpürge alınır temizlik yapılırdı. vaktiydi çünkü...
kar sonrası mutlaka ayaz olurdu. yerler buz tutar, kızaklar çıkarılır; ziraatin tepesinden, yukarı camiinin önünden, katip emminin evinin arkasından yarışlar yapılırdı. vaktiydi çünkü.
kar kalkar, bahar gelirdi. ilkin çiğdemler çıkardı, hemen ardından nevruz. biz elimizde demirler dağ bayır çığdem, nevruz toplamaya giderdik. kadınlar/kızlar yemlik toplardı ekin tarlalarında. vaktiydi çünkü...
koyunlar bir yandan kuzular, bir yandan otlatılmaya çıkarılırdı. her yerden koyun sesi, kuzu melemesi duyulurdu. çoban eşeğinin hurcunda neredeyse her gün bir kaç yeni doğmuş kuzu akşam vakti evlere taşınırdı. vaktiydi çünkü...
otlar boy verirdi. nere baksan rüzgarın yüzünde dolaşan yemyeşil otlarla dolardı meralar. bir kaç gün öncesinden bekçi bağırırdı "önümüzdeki pazartesi ot biçmeye gidilecek" öyle herkes kafası estiği günde ot biçemezdi, günü belirlenir ve bu gün mutlaka pazartesi olurdu. herkes tırpanını, azığını, atını, kağnısını, traktörünü alır, kadınından çocuğuna karaçayıra ot biçmeye giderdi. vaktiydi çünkü...
yaz iyice kendini hissettirdiğinde önce arpalar biçilir, ardından buğday ve çavdarlara sıra gelirdi. her tarlanın içinde öbek öbek yığınlar yapılırdı. çoğu zaman imece usulüyle biçilir, erkekler tırpan sallar, kadınlar tırmık çeker yığın yapar, çocuklar azık taşırdı tarlalara. bol yağlı, bulgur pilavı, el kesimi erişte ve yanında mutlaka soğuk ayran her çalışanın favori ve belki de tek yemeğiydi. arada yoğurtlu mantı yapıldığı da olurdu. vaktiydi çünkü...
yığınlar harman yerine taşınırdı, günlerce hatta haftalarca süren olması gereken işlerdendi. çocuklar harman yerine iner, öbek öbek yığılan dağ gibi yığınların üzerinde oyunlar oynar, özenle yığılmış harmanlar sağa sola saçılırdı. filik ütülürdü en çok, her çocuğun eli ve ağızları simsiyah olurdu. susayınca özün pınarından ve sazaktan su içilir, sular taşınırdı. soğuk ve bir miktar acıydı. vaktiydi çünkü...
ırmakta kepçelerin ırmak ayıklamaları esnasında biraz ricayla biraz da kendiliğinden oluşan derinliklerde çimerdi hemen köydeki tüm çocuklar. çok zaman belli yaşın altındakiler çırılçıplak suya atlardı. elbiseler ırmak sırtına sıra sıra dizilirdi. açlık ancak gün ikindiye vurduğunda hatırlanır, ırmaktan köye dönüş hep meşakkatli ve bir türlü bitmeyen uzunlukta olurdu. vaktiydi çünkü...
samanlar samanlıklara taşınır, otlar bacalara vurulur, buğdaylar değirmenlere un için götürülürdü. şaban emminin değirmeni gece gündüz haftalarca diğer köylerden gelen insanlarla birlikte gürültülü, unlu, ama mesire yeri gibi olurdu. unlar öğütülür, bulgurlar kaynatılıp çekilir, patatesler istif edilir, kış ekmekleri yapılır, şekerler torbayla alınır, hâli vakti yerinde olanlar kavurmaları tenekelere doldururdu(en çok hatırladığım ve belki de yediğim kavurma ebeş apoo emminin evindeydi) vaktiydi çünkü...
alamancılar döner, havalar soğur, tarlalar sürülür, ağaçlar yapraklarını döker, tezekler kalak edilir ve evlere taşınır, kış ha geldim ha geleceğim derdi. vaktiydi çünkü...
zaman hiç uğramazdı o vakitler bizlere... hep vaktinde ve şaşmazlık içindeydi olan her neyse. her şey biraz çocukça; çokça tevekkül içindeydi...