TÜRK-İŞ’in her ay yaptığı araştırmanın Mart ayı verileri geçtiğimiz günlerde açıklandı. Raporda korona virüsün toplum sağlığını olumsuz etkilerinin yanında ekonomiye ve bireylerin alım güçlerini de olumsuz etkilediği ortaya konuyor.
Yaşanan bu süreçte çalışanların aileleriyle birlikte, başta gıda harcaması olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, çözüme kavuşturulması gereken temel sorunlar arasında yer aldığı vurgulanan araştırmada açlık sınırının 2.345,24 TL, yoksulluk sınırının ise 7.639,22 TL olarak hesaplandı.
Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması (mutfak masrafı) tutarı bir önceki aya göre 88 TL artmış. Temel ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama ise 286 TL daha fazla olduğu hesaplanan raporda; son bir yıl itibariyle artış tutarı ise (aile bütçesine gelen ek harcama gereği) gıdada 331 TL ve toplamda 1.079 TL olduğu vurgulandı.
Türkiye’de çalışanlar giderek daha yoksul hale geliyor. Hele bir de bu kovid-19 salgını sonrasındaki özellikle gıda sektöründeki fiyat artışları da düşünülürse asgari ücretin açlık sınırın altında bir ücret olduğu da net bir biçimde ortaya konuyor. Dört kişilik bir ailede anne ve babanın çalıştığı düşünüldüğünde eve giren toplam gelirin dört bin 600 lira civarında olduğu gerçeği de gösteriyor ki, 4 kişilik bir çekirdek ailenin açlık sınırında değilse bile yoksulluk sınırı altında yaşamaya çalıştığı gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Korona virüsü salgını nedeni ile birçok işyerinin faaliyetinin geçici bir süreyle de olsa kapandığı ve bu süreçte birçok çalışanın gelir elde edememe durumu ile karşı karşıya olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurduğumuzda önümüzde ayların ne denli zorlu geçeceğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.
TÜRK-İş’in raporundaki rakamlar bize gösteriyor ki, Türkiye’de gelir dağılımı konusunda ivedilikle bir şeyler yapılmalı. Toplumun, özellikle çalışıp emeği ile yaşamını sürdüren kesimin ekonomik koşullarının iyileştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılıp, gerekli önlemlerin yapılması elzem görünmektedir. Eğer bu gelir adaletsizliği, pastanın adil olmayan bölüşümünün önüne geçilmemesi durumunda önümüzdeki süreçte ekonominin pek de öyle sürdürülebilir bir durumda olacağını söylemek de olası görünmemektedir.
YAZ AYLARININ OLASI TEHLİKESİ
Kovid-19 nedeni ile evlere kapanıp herkes kendi OHAL’ini oluştururken üretiminde, özellikle tarım kesimindeki üretimin de tehlikeye girmesi sonucu önümüzdeki yaz aylarında toplumu, hatta tüm dünyayı bekleyen olası tehlike sebze ve meyvedeki yetersiz arzıdır.
Bu salgın sonrasında bütün ülkeler ihracattan önce kendi iç pazarını düşünmek durumunda kalacağı ve üretimin yetersiz kalması durumunda kıtlık gibi bir sorunla karşı karşıya kalınabileceği olasılığı da önümüzde duruyor.
Ekonomilerde arz talep dengesinden söz edilir. Bir malın fiyatının artmasında arz ve talep dengesinin öneminden söz edilir. Eğer yaz aylarında sebze ve meyvede olası bir kıtlık durumunda arzın az olması, talebin karşılanamaması durumunda ise aşırı fiyat artışları söz konusu olacaktır ki, bu da alım gücünün daha da düşmesinin başlıca nedeni olacaktır. Alım gücünün düşmesi demek de Türkiye’de milyonlarca insanın geçim sıkıntısına düşmesi anlamına gelecektir. Önümüzdeki yaz aylarında böyle bir tehlike de bizi bekliyor olabilir…