Türkiye’nin hep bir kronik sorunu olmuştur.
Yıllarca yüksek enflasyon gibi kronikleşmiş bir sorun ile yaşamasını öğrendik.
Enflasyonu bir biçimde tek haneli rakamlara çektiğimizde duyduklarımızı inanamaz bir durum gibiydi.
Enflasyon, yüksek enflasyon sorununun yanında bir başka hastalığımız, kronikleşmiş hastalığımız dövizdeki artışlar. Ne zaman şöyle küçük bir durum olsa dolar ve Euro alır başını gider.
Korona ile mücadele ettiğimiz bugünlerde de enflasyon yükseliyor, kronik hastalığımız sanki nüksediyor gibi. Özellikle de temel gıra ürünlerindeki enflasyon son on yıldır görmediğimiz rakamlara ulaşmış durumda.
Dolar deseniz fireni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı alabildiğine gidiyor. Nerede duvara toslayacağı belli değil. Virüs öncesi dört liranın biraz üzerinde olan dolar önce beş lirayı, sonra altı lirayı aştı, şimdilerde yedi liranın üzerinde. Nerede duracağını ise bilen yok.
Ha böyle havaların dizginlenemeyen bir başka salgını altındaki hızlı yükseliş oluyor. Korona günlerinde de altın zirve yaptıkça yapmayı sürdürüyor.
İşte bunların sonucunda da vatandaşın ekonomisi alt üst olmuş durumda. Fakir daha fakir bir konuma gelirken, para ile para kazanan servetlerine servet katmayı sürdürüyorlar. Yani varsıl daha varsıl bir konuma gelirken, yoksul da daha yoksul bir konuma geliyor.
Ne yapmalıyız sorusu karşısında verilebilecek yanıtlar elbette var. Bana göre önceliğimiz bu kronikleşmiş olan hastalıklarımızın için doğru bir tanı koyabilmekte. Öyle dış güçler, muhalefet gibi söylemlerin ardına sığınmadan tanıyı doğru bir biçimde koyup ondan sonra da konulan tanıya göre önlemler almalı.
İkinci bir yapılabilecek şey, biraz uzun soluklu bir çözüm olacaktır, ama ülke ekonomisinin geleceğini kurtaracak ve gelecek kuşakların bugünkü kronik rahatsızlıklarla mücadele etmek zorunda kalmalarının önünü alacaktır.
Nedir peki?
Ülke ekonomisinin dışa bağımlığını sonlandırmaktır. Tarımdan sanayiye her şeyi ile ekonomiyi dışa bağımlılıktan kurtarıp kendi öz varlıkları ile üretir konuma getirmek olmalıdır.
Bir başka yapılması gereken ve belki de en yaşamsal olanı ise ülkedeki gelir dağılımının adil ve sürdürülebilir bir duruma getirilmesi gerekliliğidir. Bir avuç varsılın daha varsıl olması için değil, toplumun büyük bölümünün elde edilen ulusal gelirden daha büyük pay almaş ve iç dinamiklerin canlı tutulması olmalıdır.