Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana inişler ve çıkışlar yaşamış.
Bugün geldiği noktada da o inişleri ve çıkışları sürüyor.
Bir dönem var ki, olmazsa olmaz demokrasi ve demokratik kitle örgütleri.
Sonra bakıyorsunuz bir başka unsur devreye girmiş.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün geldiği noktayı eski başbakanlardan, Geleceğin Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bir dönemin güncel sözü “Yeni Türkiye” kavramına atıfta yapıyor ve diyor ki, “Türkiye’de her şey eskisi gibi”
“TÜRKİYE'DE SİSTEM DOĞASINDAN TAMAMIYLA UZAKLAŞTI”
“Türkiye, çarpık bir parlamenter sistemden çarpık bir başkanlık sistemine geçti” diyen Davutoğlu şu saptamalarda bulunuyor.
* Sayın Cumhurbaşkanına 17 sayfa rapor verdim. ‘Bu sistemle istenilen şey, aslında sizin güçlü olmanız falan değil; siz öyle zannediyorsunuz' dedim.
* Türkiye'de otoriterleşme, sadece Sayın Erdoğan'ın otoriterleşmesi değil; sistem artık yapısal olarak otoriterleşti. Bu sistem getirilirken, demokrat kitlelerin denetleyemeyeceği bir iktidar oluşturulmak istendi.
* Başkanlık sistemi aslında 2018'de devreye girmedi. Sayın Binali Yıldırım, genel başkanlıktan ayrıldı, görevini tamamladı çünkü.
* Onların hepsi, birer araç olarak kullanıldı bize karşı. Parti genel başkanlığı ile cumhurbaşkanlığı birleştiği anda Türkiye'de sistem, doğasından tümüyle uzaklaştı.
Bir dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakınında olan ve Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yapmış bir isim olan Ahmet Davutoğlu, yola çıktıklarında söyledikleri ile geldikleri noktanın tamamen zıt noktalarda olduğunun altını çiziyor.
En çarpıcı sözleri ise; “17 sayfalık rapor verdim. ‘Bu sistemle istenilen şey aslında sizin güçlü olmanız falan değil, siz öyle zannediyorsunuz”
BU ESKİ KRİZLERE BENZEMİYOR
Dünyayı etkileyen ve uzunca bir süredir de ülkemizde can kayıplarına neden olan Kovit-19 salgını dönemini değerlendiren TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, bu dönemin bazı şeyleri düzeltme fırsatı olabileceğini özellikle de ‘hızlı küreselleşme’ döneminden kalan dengesiz durumları ortadan kaldırma fırsatı doğurduğunu söylüyor.
Bu dengesizliklerin en başında elbette gelir dağılımındaki dengesizlik geliyor. Bu süreçte bu dengesizliğin düzeltilmesi ve kitlelerin yoksulluk ve açlık sınırı altında gelirler ile geçimini sağlamaya çalışmalarının önüne geçilip daha refah bir toplum yaratılabilir ise dünya ekonomisi daha sürdürülebilir bir ekonomik düzene kavuşacaktır.
Kaslowski’nin sözlerine baktığımızda çarpıcı bir saptama daha görüyoruz; "Bu eski krizlere benzemiyor, bir sağlık krizi, dünyada güvenli liman kalmadı. Küresel bir kriz ve küresel biçimde çözmemiz gerekecek".
Evet, bugün içinde bulunduğumuz kriz eski krizlere benzemiyor. Sadece az gelişmiş, gelişmekte olan ülkeleri etkileyen ve onların ekonomilerini altüst eden bir kriz değil bugün içinde bulunduğumuz durum.
Salgın ile dünyanın dört bir yanındaki ekonomiler etkilendi. Dev şirketler bu krizden etkilendi. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri, en büyük ekonomiye sahip ülkeleri bu krizden nasibini aldı. Hani Kovid-19 için söylenen bir söylem var.
“Bu virüs zengin fakir ayırt etmiyor” diye.
İşte bugün, kovit-19 salgını nedeni ile içinde bulunduğumuz ekonomik kriz de gelişmiş, gelişmemiş ülke ayrımı yapmıyor. Büyük-küçük ekonomi ayrımı yapmıyor ve tüm ekonomileri derinden sarsıyor. Bu bağlamı ile bugünkü kriz ESKİ KRİZLERE benzemiyor.