Yörük kelimesi, Türkçedeki "yürümek" kelimesinden türetilmiştir.
Yörük, göçebe yaşam tarzını seçmiş Türk halklarına denir. Anadolu'da yaylak-kışlak hayatı yaşayan Türkmen aşiretleri (obaları) için de kullanılır. Anadolu halkının çok önemli nüfus çoğunluğunu oluştururlar.

Tarihte;
Osmanlı İmparatorluğu tüm Balkanlarda elde ettiği topraklara sahip olunması için sadece Türkmen/Yörükleri göndermiş ve görevlendirmiştir. Yörükler, Anadolu ve Rumeli’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine verilen adıdır. Ayrıca Türkmenler olarak da anılmaktadır. “Cesur, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam” gibi manaları ifade eden “Yörük” kelimesi yerine “Yürük” kelimesi de kullanılır. Genel olarak konar-göçer hayat yaşayan bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha çok göçebe Oğuz boyları için özel isim olmuştur.

11. yüzyılda Orta Asya’dan göç eden ve göçebe hayat yaşayan Oğuzlar, İran’dan geçerek Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu’ya geldiler. Burada da eski hayat tarzlarını aynen devam ettirdiler. İlk zamanlar Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir kısmı yerleşik hayata geçti. Anadolu’nun İslamlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında Oğuz boyları, Anadolu’nun her tarafına yayıldı. Bir kısmı yerleşik hayata geçerek "Türkmen" ve "Manav" adı alırken bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp "Yörük" ismiyle anıldı.

Yörükler'in başlıca geçim kaynakları koyun ve keçi idi çünkü göç sırasında küçükbaş hayvanlarla yer değiştirmek daha kolaydır.

"Ömür biter, yol bitmez" sözü göçebedeki ölümsüzlük hissinin en yalın ifadesidir.

Gelelim yörük kadınına. Yörük kadını ailenin temelidir bütün kadınlar gibi. Mücadelenin en güzel örneğidir.
Yörük kadını yaşlanıp iyice deneyim kazanınca
"Kezbence" olur adı. O oymağın bilge kişisi, akıl danışılanıdır artık. Bir de "mor cepken" vardır. Göçebe yörüklüğünün kadınlarına tanıdığı yüce bir haktır mor cepken. Erkeklerin ise korkulu rüyasıdır. "Mor Cepken", Karacaoğlan türkülerinde de geçer. Günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından hâlâ bilinir.Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce "Mor Cepken" konur. Kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde, mor renkli bir giysidir. Yörük kızları sevdikleriyle evlenirlerdi. Başlık parası gibi alışkanlıkları yoktu. "Mor Cepken" evlilikte yeri, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir. Mor renk ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir. “Mor Çatı” adı oradan gelir. Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepken’i giyip herkesin görebileceği bir yere otururdu. Bu “Ben bu herifi boşadım” demektir. O zaman akan sular durur, herkes işini gücünü bırakır. Masal anaları ile doğum ebeleri "Mor Cepken" giyen kadının çevresini (eşarbını) alırlar. Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Büyük ödün verip de karısına Mor Cepken’i çıkartamazsa ömür boyu dul kalacaktır. "Körocak" olarak kalır. 1800 yılların sonlarında Nazilli kasabasının Aydın dağlarında, dağa çıkarak kadın hakları için savaşan “Gizemli Kadın Efe” de bunlardan biridir. Ege yöresinin unutulmaz bir eridir.
Mor cepken Ege efelerinin giydiği bir giysidir.

Özgürlüğüne düşkün yörük insanı, bugün hâlâ bu topraların kalbini, beynini yaşatmaktadır. Karacaoğlan’ın ve Dadaloğlu’nun şiirlerinde “Ferman padişahın, dağlar bizimdir!” sözleriyle anılan yörükler için, ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün söylediği gibi;

“Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”