Henüz 7 - 8 yaşlarımda TRT ekranlarında bir Kayserispor maçıyla başladı Aydınspor sevgim. Kazanamamıştık ama eve gelen misafirlerden kaçıp, yan komşunun çocuklarıyla maçı izlemek sevindirmişti beni. Birlikte maç izlemenin keyfini, birlikte sevinmeyi, mutlu olmayı o gün anlamıştım.
Nitekim daha sonra ki tüm iç saha maçlarında Adnan Menderes stadında ki yerimizi alır olmuştuk. Maç bileti kuyruğunda bekleyenlere 'Amca beni de içeri alır mısın?' diye sorar bazıları önüne alır çocuğuymuş gibi bizi içeri aldırırdı. Mutluluk belki maçı kazanmaktan çok, o stadyumun içine girebilmekti belki de. Kapıdan içeri girer girmez sözleştiğimiz yerde, merdivenlerin yanında arkadaşlarla buluşur, koşar adım açık tribüne giderdik. Ve o sahayı gördüğümüzde tüm dünyalar bizim olurdu. Aydınspor'lu futbolcuları tek tek süzer, yorumlar yapardık. Onlarla hiç konuşmamış tanışmamış olsak bile onlar bizim abilerimizdi. Şimdi ki gibi sosyal medya hesapları yoktu ki, onlara ulaşabilsek mesaj atabilsek.. Siyah beyaz çubukluydu bizim sevdamız. Bir pamuk yoncasıydı gururumuz. Aydınspor gol atınca çılgınca sevinir, birbirimize sarılır, kardeşliğimizi pekiştirirdik.. O arkadaşlarımın, kardeşlerimin, abilerimin hepsine selam olsun..
Elimizde bir simit parası ya olurdu ya olmazdı. Kuru simite razıydık, ayran olmasa da olurdu.
Bizim mutluluğumuz Aydınspor'du. Belki de bu sevinci, gururu son yaşayanlardanız. Menderes'te seni son kez izlediğimi bilsem öyle mi sevinirdim hiç sahaya çıktığında? Öyle mi sevinirdim hiç son golü attığında?
Yense de, yenilse de Aydınspor'umuz vardı bizim.. Mutluyduk.